anonim_kullanıcı_4

maalesef gözümle şahit olduğum iğrenç ötesi şey....
hakkaride askerken karşılaşmıştım.
in cin top oynadığı allahın cilo dağında -50 derece karakoldan çok uzakta bir tepede askere nöbet tutturuyoruz. giden asker o tepeden 1 hafta inmiyor. askerliğini yapanlar bilir mandal atma diye bir olay vardır. telsizin mandalına basarsın, nöbetçinin uyuyup uyumadığını anlarsın. ben de nöbetçi subayım adama basıyorum basıyorum cevap yok. sınıra 0 km ve yoğun terör bölgesi olduğu için baskındır yaralıdır diye astsubayı yanıma aldım ne oldu diye yukarı çıkacağız. bindik yarım saat sonra vardık. nöbetçi kulubesinde hiç kimse yok. kulede in cin top oynuyor. hemen karakola haber falan verdim asker kayıp diye. biz de kulede çevresinde terörist falan olabilir diye ses falan çıkarmıyoruz.. her yere baktık yok herif. silahını, kaskını yeleğini kamuflajını orada bırakmış uçmuş sanki herif. neyse diğer askerler komutanlar geldi.. yanımda da sivaslı bir uzmanla, 25 yaşlarında bir astsubay var dedim garaja da bakalım. garajda kuleden 50 100 metre yukarıda. neyse gittik, yavaş yavaş girdik içeri, baktım jeepin arkasında bir kıpırtılar değişik değişik sesler geliyor. noluyo a. koyim dedim. komutanım ateş edelim mi dedi çocuklar. durun bi dedim. böyle yaklaştıkça baktım konuşma sesleri geliyor. kendi kendine konuşuyormuş a. koyduğumun delisi. tam jeepin arkasına geçtik baktım bu yarı çıplak egzozun içine girmiş ohh yapıyor. ayağa kalk lan a. koyduğumun delisi dedim. baktım gres yağını egzozun içine basmış elinde de gres yağı şişesi ne yapıyorsun lan sen anormal herif dedim. şey komutanım kem küm diyor. dayanamadım sağlam bir tokadı koydum. öyle yarı çıplak halde kulenin önüne getirdim.bütün arkadaşlarının önünde yaptığını anlattırdım. ama asker kayıp olayı, benden karakola, karakoldan üs komutanlığına kadar gitmiş, dönemin tümgenerali bile haberdar olmuş bu durumdan. adama acil kodlu ihbar çağrısı yapılmış, asker kaçırıldı diye. herkes bu a. koyduğumun delisini terörsiter kaçırdı zannediyor. sonra olayın bu anormal herifin egzozla ilişkiye girme olduğu anlaşılınca hepimiz derin bir oh çektik. karakol komutanı da sabah içtimasında o jeepi dağdan aşağı indirdi, sonra diyaloglar şu şekilde gelişti...

komutan- arkadaşlar dün gece, caner adlı arkadaşınız bir jeepe tecavüz etti
askerler- hehehehehe
komutan- gülmeyin lan. ulan, caner senin askerliğini yakacağım. doktor sen söyle bu anormal herif ne yapıyordu
ben- tecavüz ediyordu komutanım
komutan- tekrar söyle
ben- tecavüz ediyordu komutanım.
komutan- aferin teğmenim. tecavüzcü ya öldürülür ya evlendirilir arkadaşlar. ben de seni öldüremeyeceğime göre evlendirmem lazım caner. bu jeeple evleneceksin sapık herif. doktor teğmenim nikahlarını da sen kıyacaksın. astsubayım ve uzmanım siz de nikah şahidi olacaksınız. jeep gelsin [jeep ışık hızında içtima alanına yaklaşır]

komutan- teğmenim önlüğünü giy gel. bir tane sandalye getirin jeepin yanına koyun. caner, otur lan deli pezevenk.
sandalye jeepin yanına koyulur, jeep türk bayrakları ile, düğün arabası gibi süslenir caner jeepin yanına nikah masasındaymış gibi oturur.
komutan- teğmenim buyrun başlayın nikaha.
ben- sen ahmet oğlu caner, hiçbir baskı altında kalmadan bu 2007 model jeepi karılığa kabul ediyor musun
[canerden ses yok]
komutan- cevap versene lan hayvan herif
caner- evet ediyorum komutanım
ben- sen 2007 model jeep hiçbir baskı altında kalmadan ahmet oğlu caneri kocalığa kabul ediyor musun
jeepin içindeki asker ara gaz vererek ses çıkartır.
ben- siz de şahitlik eder misiniz.
astubay ve uzman- ederiz komutanım.
komutan- o da seni kabul etti. öp lan o zaman karını.
caner- ama komutanım
komutan- öp lan

ve caner jeepin farlarını öper. komutan askerlere dönerek. alkışlayın lan der.
ben - ben de sizi karakol komutanımızın verdiği yetkiye dayanarak sizi karı koca ilan ediyorum.
komutan- bundan sonra bu plakalı jeepe canerden başka kimse dokunmayacak el sürmeyecek anlaşıldı mı arkadaşlar..
askerler- anlaşıldı komutanım..

jeep ile evlendirilerek karı koca ilan edilen caner bütün askerliği boyunca o jeepin bütün bakımlarını sorumluluğunu ve şoförlüğü görevini yerine getirdi.... askerlik çok değişik bir yer sözlük...

herkesin evinde varken neyin mesele edildiğini bir türlü anlamadığım olay.

şimdi biraz baktım, cinsel şiddetle bdsm olayını karıştıran komik bir dernek. cinsel şiddetle değil bdsm ile mücadele derneği olmuş.. çıksa çıksa böyle bir dernek kadıköyden çıkar diyordum, kadıköydeymiş. birkaç tane bilgisiz, her şeye muhalif feminenliği erkek düşmanlığı zanneden üniversite öğrencisinin aşırı zırva derneği başka bir şey değil...

konuya gelelim.
ulusal aids komisyonunun 76,77,78. ilkelerine göre.
her türlü psikolojik ve sosyal destek sağlanarak hiv pozitif hasta ve partnerini koruyacak biçimde hareket etmeye teşvik edilmelidir. - 76. ilke -

hiv pozitif kişi eşine veya partnerine hiv pozitif olduğunu bildirmeye ikna edilmemişse, bütün ikna yöntemleri tüketildiğinde doktor, meslek etiğine uygun olarak seçim yapar - 77. ilke -

henüz rüştünü ispat etmemiş gençler de hastalıkları konusunda haberdar edilmelidir. bu da her zamana anne babaların işbirliğiyle güçlü psikolojik ve sosyal destek eşliğinde yapılmalıdır.. - 78. ilke -

ama ülkemizde hiv-aidsi hastalar için kapsayan herhangi bir düzenleme bulunmuyor. bizler hastaya hem öngörüşme yapıp hastalığı hakkında hem sözlü hem de yazılı olarak içerisinde hastalığı ve tehlikesini, hangi test sonucu neye dayanarak bu sonucu aldığımız bir onam kağıdı imzalatıyoruz. hastanın eşi doktora benim partnerim hiv-aids mi diye sorduğunda doktorun bunu gizlemesi suçtur. hatta eşini bilgilendirmediği durumlarda medikolegal yani adli tıbba ait bir sonuç doğacaksa bunu yine açıklaması gerekir. hatta doktor burada mesleki olarak insiyatif kullanarak eşinin telefonunu alıp onu arayabilir, yazılı veya sözlü belgeli şekilde eşine haber verildiği durum hakkında bilgilendirildiğinin ispatını isteyebilir. hatta istemelidir. bu görüşmeler de 20-30 dakikanın altına olmamalıdır. şimdi nasıl anlatıldığı ile ilgili teknik bilgiler verip sizi sıkmayacağım. çünkü burada doktorun hastadan hikaye alma kısmına geçiyoruz. hikaye alma kısmı gayet uzun ve detaylı bir süreç bunu ilerleyen dönemlerde anlatırız. sonuç olarak böyle farkındalığı yanlış anlayacak dernekler faydadan çok zarar sağlar. hiç olmasınlar daha iyi

bunu romada ve diğer ülkelerde görmüştüm. hiç kimse de yadırgamıyor yani. komple transparan giyinen insanlara bile kimse dönüp bakmıyor. ama kuralların daha yoğun olduğu almanyanın ve amerikanın bazı bölgelerinde bunu yapınca polis gelip uyarıyor. italyaya ilk gittiğimde önce gördüğümde çok şaşırmıştım, niye kimse aldırış etmiyor diye türkiyedeki gibi. kimse laf atmıyor, kimse kızın kolundan tutup ayetler var ayetler demiyor.... arkadaşıma sordum yahu bizim ülkemizde bunu yapsaydı tecavüz edip 2 saat içinde öldürürlerdi diye, kızın kanı dondu kaldı suratıma bakıyor.. ilk defa görünce şaşırıyorsun utanmıyor mu hiç diyorsun insanların bakmasından. ama oradaki ahlak kavramı ve cinselliğe erişim maksimum olduğu için kimse kimseyi takmıyor. aslına bakarsan, kimse ülkeyi de takmıyor, halkın durumunu da takmıyor umursamazlık hat safhada neyse konumuz bu değil.. ben de yıllarca orada yaşadıkça göre göre artık alıştım. şimdi çekici bile gelmiyor, kime ne zararı var diyorum kulaklığımı takıp erkan oğur dinleyerek yoluma devam ediyorum..

istanbuldan biraz dolaşmaya çıkayım dedim, çerkezköy yakınlarında kayboldum sevgili sözlük..

bazal gözyaşı, refleks gözyaşı, duygusal gözyaşı gibi türleri vardır. stres ve mutluluk hormonları ile ilişkilidir. kişi ağladıkça rahatlar. bu yüzden, gözyaşlarımızı tutmamalıyız..
Aşk için dökülen gözyaşı ve savaşta akan kana bedel biçilmez. denir fransız atasözlerinde..
ağladıkça, dağlarımız yeşerecek, ağladıkça güneşi tutacağız.. göreceksiniz..

dünyayı hiçe satmaktır adı aşk
döküp varlığı gitmektir adı aşk

sendeki şekeri ellere sunup
zehiri kendin yutmaktır adı aşk

bela yağmur gibi gökten yağarsa
başını ona tutmaktır adı aşk

bu dünya bir ateş denizi sanki
ona kendin atmaktır adı aşk

var eşrefoğlu rumi bil gerçeği
yaşamayı yok etmektir adı aşk
aşk ile bir nefesi, vermem aşksızın bin yılına.
(bkz: eşrefoğlu rumi) (bkz: eşrefiye) (bkz: müzekki'n nüfus)

bahsedilen pga 475 değeri, yani pga -g- en büyük yer ivmesidir. değer 475 ise bu riskin tekrarlanma kodudur. yani pga 475 , 475 yılda bir kendini tekrar eden aktif bir fayın adıdır. aynı zamanda pga 475, 43,72, 2475 gibi periyotlar da bulunur. bu da referans zemin koşulu olan VS)30=760 m/s baz alınarak hesaplanır. hesaplanan sonuca da pgv yani deprem anındaki en büyük yer hızı adı verilir. bu harita hazılanırken, hesaplanan her bir pgv değeri için, 0.1 - 0.2 sn periyotlarla sadece zeminin %5 sönümle değerine göre harita edilmiştir. yani 50 yılda aşılma olasılığı %2, %10, %50 ve %68 olan çok yüksek risk barındıran pga değerleri için oldukça başarılı bir harita.. bu bilgi de aklınızda kalsın.

buna göre de zeminler sınıflandırılırken, za, zb, zc, zd, ze, zf gibi kodlarla sınıflandırılır.
za - sert ve sağlam kayalar.
zb - Az ayrışmış, orta sağlam kayalar
zc - Çok sıkı kum, çakıl ve sert kil tabakaları veya ayrışmış, çok çatlaklı zayıf kayalar
zd - Orta sıkı – sıkı kum, çakıl veya çok katı kil tabakaları
ze - Gevşek kum, çakıl veya yumuşak – katı kil tabakaları ile 3 metreden daha kalın yumuşak kil tabakası
zf - Deprem etkisi altında çökme ve potansiyel göçme riskine sahip zeminler (sıvılaşabilir zeminler, yüksek derecede hassas killer, göçebilir zayıf çimentolu zeminler vb.),
olarak ayrılır. siz de eviniz neyin üzerine kurulu bakıp öğrenebilirsiniz.

bu pek mümkün değil gibi görünüyor. neden
günümüz genetiğinde, genlerin dizilimini, bu dizilimler içerisinde hangi genin nereye ait olduğunu dahi artık biliyoruz. hangi gen grubu vücutta nereyi aktive ediyor onu da biliyoruz. mesela, zeka genini kopyalayıp çok daha zeki canlılar üretebiliyoruz.. ancak bugün geldiğimiz son noktada, şunu öğrendik ki, bu genler içerisindeki proteinler sadece tek bir yerde yok. bir çok yerde kullanılıyor...

yani burun deliklerimizi açan gen proteinleri ile, zeka genlerimiz aynı olabiliyor. daha zeki bir canlı üretmek isterken, kas iskelet sistemi tamamen bozulmuş bir canlı ile karşılaşıyoruz.. yani canlılık, dna ve genom sistemi kendini dışarıdan müdahale etmeye kapalı bir sistem. bu onun kendini koruma mekanizması... bir geni değiştirdiğimizde sonucunun ne olacağını, canlıyı nasıl değiştireceğini önceden kestiremiyoruz. ister ilahi güç deyin, ister kader, isterseniz evrimin kendini koruma mekanizması. ama geldiğimiz nokta, canlıya dışarıdan dna ve genetik olarak müdahale etmenin şuan için mümkün olmadığı yönünde.

italyada aynı bizim türk rakısı kadar meşhur olan bir likor vardır adı limoncellodur. peki nasıl yapılır

elimizde böyle lime, misket limonu yeşil limon falan değil, direkt sarı limona ihtiyacımız var. limonların kabuklarını iyiyce soyuyoruz. bu esnada limonun sarı kısımları kalmayacak yoksa tarif acı olur tadı bozulur buna dikkat ediyoruz. sonra 500 ml etanol [etil alkol] ihtiyacımız var. tabi tahıl alkolü olursa daha hoş olur. fantaziye göre karamelli viski de olur. kabuklarını soyduğumuz limonları özellikle cam olan bir kavanozun içine boşaltıyoruz, plastik olunca, evde viski rakı yapanlar bilirler, tepkimeye girdiği için alkol, plastik tadı oluyor cam olacak. şişenin kapağını kapatıp yaklaşık 1 hafta bekliyoruz. burada isteğe göre meşe cipsi de karamel aroması da eklenebilir. 1 hafta geçtikten sonra, ayrı bir kavanozun dibine 500 gr şekeri boşaltıyoruz, üzerine 1250 ml su ekliyoruz iyice karıştırıyoruz. daha sonra alkollü ve limonlu suyumuzu süzgeç yardımıyla limonları almadan şekerli suyumuzun içine boşaltıyoruz. ve limoncellomuz hazır... içiminde aynı mexico bira gibi tuz koyarak veya limonla servis edebiliriz... içeni de bağımlısı eder limoncello öyle de güzeldir tadı..

kendisini aslen, göğüs cerrahisinde, kalp damar cerrahisinde yenidoğan ünitelerinde pulnomer hipertansiyon tedavileri için kullanıyoruz. ayrıca yine tıbbi olarak, kalp kapakçıkları ile alakalı konjenital kalp hastalığı olan ebstein anomalisini ağır bir şekilde geçiren hastalarda, akciğere kan akımını arttırmak için kullanıyoruz.

akciğerlerimizde gmp biriktirir ve akciğerlerimizin damarlarında vazodilatasyona [damar genişlemesi] neden olur. kan akışı artar, kan basıncı [tansiyon] düşer. sildenafili başlıkta olduğu gibi viagra ile bağdaştırmak tıbbi olarak hatadır. oral yoldan alındığında, emilimi çok hızlıdır ve 30-120 dakika içerisinde maksimum düzeye ulaşır. yarı ömrü 4 saatir.
normal hazırlama dozu, 50 mg tablet dövülüp üzerine 25 ml steril su eklenir ve 2mg çözelti hazırlanır.

sildenafil piyasada,
viagra 25, 50, 100 mg tablet
sildegra 50 100 mg tablet
sinegra 25, 50 100 mg tablet
degra 25, 50 100 mg tablet
egira 25, 50 100 mg tablet
jeligra 100 mg tablet
revatio 20 mg tablet
silfect 25, 50 100 mg tablet
combo 50, 100 mg tablet
vigaroo 25, 50 100 mg tb
vigrande 25, 50 100 mg tb
şeklinde bulunur.

aşı olarak
insanlardaki hepatit b virüsune karşı bağışıklık sağlanır.
lab. ortamında üretilen hepatit b aşısı rekombine edilen hamur mayasından üretilir. alüminyum hidroksite emdirilmiş noninfektif [enfekte olamayan] hbsag içerir....

eğer anne adayımız hbsag pozitif ise, doğum tartısı ne olursa olsun 0,5 ml bacağın enjeksiyon bölgesine [anterolateral yüz] ilk 12 saat içinde yapılır. eğer doğum tarısı <2000g ise 1. aydan başlayarak 3 doz daha yapılır. ama her koşulda 0,5 ml ilk 12 saat içinde yapılması gerekir. burada doktorun bu konuyu kesinlikle atlamaması lazım..

eğer anne adayımız hbsag negatif ise, ilk dozunu doğumdan sonra yapılmalıdır. eğer doğum tartısı <2000 g ise ve bebeğin genel durumu stabil ise, taburcu esnasında da yapılabilir...

aşı esnasında hafif yanma ve ateş olabilir normaldir.. takibi ise, hbsag pozitif anne ve bebeklerde preterm doğanlarda 3 ay sonra tekrar bir antikor bakmak gerekir.

hepatit b aşıları ise piyasada genelde,
engerix b ped
euvax b ped
genhavic b
h-b-vaxil
h-b-vax pro adlarıyla sürülür.


eğer anne adayımız doğum esnasında hepatit b y.a. taşıyıcısı veya infektesi ise, 0,5 ml hepatit b immunglobulini yapılır. yine dozaj olarak doğumdan sonraki ilk 12 saat içerisinde acil şekilde yapılması gerekir. hem immunglobulin hemde hepatit b aşısı aynı aynda yapılıyorsa kesinlikle farklı enjektörler kullanılmalı ve ayrı yerlere yapılmalıdır. hastanede yapılan en sık hatalardan biri de budur. hem anneye hem de bebeğe uygulanan enjektörler ve artıkları imha edilmelidir temizlenmelidir. sterilizasyon eksikliği bulaştırır. kendisi mor reçeteli ilaç grubudur. piyasada yine
hepatits b lg fl 200 ıu ml
hepagam 1 ml
hep b quin ı 10 uı 5 ml
hyperhep b ım fl 200 ıu 5ml
şeklinde bulunur.

aşı olarak
insanlardaki hepatit b virüsune karşı bağışıklık sağlanır.
lab. ortamında üretilen hepatit b aşısı rekombine edilen hamur mayasından üretilir. alüminyum hidroksite emdirilmiş noninfektif [enfekte olamayan] hbsag içerir....

eğer anne adayımız hbsag pozitif ise, doğum tartısı ne olursa olsun 0,5 ml bacağın enjeksiyon bölgesine [anterolateral yüz] ilk 12 saat içinde yapılır. eğer doğum tarısı <2000g ise 1. aydan başlayarak 3 doz daha yapılır. ama her koşulda 0,5 ml ilk 12 saat içinde yapılması gerekir. burada doktorun bu konuyu kesinlikle atlamaması lazım..

eğer anne adayımız hbsag negatif ise, ilk dozunu doğumdan sonra yapılmalıdır. eğer doğum tartısı <2000 g ise ve bebeğin genel durumu stabil ise, taburcu esnasında da yapılabilir...

aşı esnasında hafif yanma ve ateş olabilir normaldir.. takibi ise, hbsag pozitif anne ve bebeklerde preterm doğanlarda 3 ay sonra tekrar bir antikor bakmak gerekir.

hepatit b aşıları ise piyasada genelde,
engerix b ped
euvax b ped
genhavic b
h-b-vaxil
h-b-vax pro adlarıyla sürülür.

caramel frappuccino, white mocha, ristretto bianco
hazır kahvelerdende, sumatra ve ethiopia bunlar türkiye pazarında bulunan kahveler.

prof. Dr. Ali Demirsoy
Hakkında ne yazacağımı, kendisini nasıl anlatacağımı şaşırdığım, ustam, hocam, değerli büyüğüm.. bu Tıp ve doktorluk mesleğe adım attığım yıllarda gerek türkiye'de gerek Avrupa'da bana büyük destekleri olmuş hakkını ne yapsam ödeyemeyeceğim ustam, hocam...

Hayatında hiç kimsenin kaldıramayacağı çok büyük acılar yaşamış, ve bu acıların üstesinden gelebilmeyi başarmış bir ustadır gözümde..
Kendisinden Zamanında aşk acısı çekipte icazet mi almadık, mesleki olarak gecenin köründe arayıp sorular mı sormadık.. af dilerdim rahatsız ettiğim için her seferinde kendisi bana kızardı, bunun affı olmaz iyi Bir hocanın bilimin saati olmaz derdi...
kendisi uzun bir zamandır bütün hayatını öğrencilerine ve mesleğine adamıştır... Kendisini halk tv ekranlarında celal Şengör ile evrimi konuşurken tanırsınız..
.
Ve Kendisinin hayat hikayesini buraya bırakıyorum, konuşması izlediğim en iyi tedx konuşmalarından biriydi.. herkesin bu konuşmayı izleyip, zor zamanlardan geçerken hayatın nasıl bir anda tersine döndüğünü görmesi gerekir..
kendisini tanımış olmaktan şeref duyuyorum...

3 ampul, bir tane conta ile modern fiziğe modelleme yaparak Kafa tutmamak lazım..
Hasan dayı kütleçekimini yanlışlarken, kütleçekiminden yararlanıyor aslında. Bahsettiği nem olayı yer çekiminden dolayı buharlaşıyor ve yeryüzüne düşüyor... Zaten konu böyle değil ama, öyle olduğunu varsayıyor olsaydık susuz, gazdan ibaret olan gezegenler zaten donemezdi..

Bütün gezegenlerin dönmesinin sebebi, gezegenler kaynaklı veya harici çarpışmalar, kütle çekimi ve iklim koşullarıdır. Nemle konunun hiç ilgisi yok.. ayrıca, videoda yer çekiminin de teori olduğundan bahsedilmiş varsayım denilmiş.. evrensel kütle çekimi sabittir. Varsayım değildir. Uçaklarımızın uçması arabalarımızın hareketi binalarımız her şey evrensel kütleçekimi katılarak hesaplanır... (Sıkıcı olmamak adına buraya birtakım rakamlar ve veriler eklemeyeceğim)

Eğer bahsi geçen şey bir teori ise, 'yercekimi kanunları' da gravite teorisi adı altında incelenir... Burada pardefinisyon yani tanım hatası yapmamak gerekir..

Edit: birkaç videosunu daha izledim. Eğer onlar da buraya eklenirse herkesin anlayacağı basit anlaşılır Bir dilde, fizik kuralları hesaplamalar ile bilimsel veriler ışığında yaptığı şeylerin 'doğru olmadığının' eksik veya hatalı olduğunun ispatını yaparız..
Ama her ne olursa olsun, zehir gibi kafası var yaşıtları gibi kahve okey peşinde değil desteklemek gerekir..
bilim yapıyorsak yanlıştan korkmamak lazım, zira bilim yanlışlandıkça gelişir.

yazın hem mersin pozcuda hem de kushimato sokağında bolca bulunan atom çeşidi. özlettin kendini mersin.. flamingodaki yaz gecelerimi özledim.. sözlükteki gizli mersinliler ses versin..

fiziksel davranışlarımızın ruhsal olarak çözümlenmesi yöntemine denir.

bütün yaşamı boyunca bütün birikimi egosu olan modern insan için, bu bilinç dışı problemleri, egodan ayırıp çözümlemek imkansızdır. bunun için psikanaliz yöntemlerinde görülmüştür ki, bütün yöntemler ve deneyler sonucunda psikanaliz var olan sorunun mutlaka tekrar tecelli edeceğini garanti eder.
sorunları geçmişe atmak, ve geçmişten geldiğini vurgulamak, bu sorunların yıllar sonra tekrar tecelli ettiğinde kişinin, bir ortam uyumu sağlama amacı taşıyacağını gösterir. bu amaç kişiye yarardan çok zarar sağlar, bunlar genel olarak, cinsel sorunlar, patolojiler, depresyon, anksiyetedir.
hiç unutulmamış şeylerin, yeniden canlandırılıp hatırlanmasıdır.. teoride güçlüdür. ancak günümüzde uygulanmaz..
bildiğim kadarıyla da psikanalizin nasıl uygulandığını bu ülkede bilen aklı başına üç beş kişi var.. diğer psikoloji bölümleri çöp..

neyse,
psikanaliz ve neofreudyenlerin karşısında duran, görüşlerden biri de, şizoanalizdir. bu da kimilerince psikanaliz karşıtı bir yöntem, kimi teorisyenlere göre de başlı başına ayrı bir psikanaliz yöntemidir. tabi şizoanalizi anlayabilmek için bayağı derin bir felsefe bilgisine ve kuramların hakimiyetine ihtiyaç vardır. o yüzden çok detaylarına girmeden konuya bağlı kalarak açıklamaya çalışmakta fayda var. psikanaliz karşıtlığı meselesi, freudun ego, süperego, id kuramların yoksunluğunda insanın bilinçdışı fikirlerinin freud ve psikanaliz gibi geçmişten değil, bugüne ait olduğunu söylüyorlar. bilinçdışı olgusunun oluşmasında kişinin çocukluk yaşantıları, anne babasının yetiştirmesi değil, bugün için gelecekte kurulan hayallerle alakalı olduğunu dile getiriyorlar. tam da burada işin içine daha da geniş kuramlar, sistem, çark, neokapitalizm, naziler vs giriyor. şizoanaliz zordur, bu bağlamda, insanın bilinç dışına oldukça farklı bir pencereden bakmaktır..

Doktor olmaya kalkma, yapmam göndermem seni..
Dayak yersin, bıçaklanırsın, kavga edersin, stresten kriz geçirirsin, intihara kalkışırsın..
ben gençliğimi yolda bulmadım.
Üç beş kuruş daha az kazan, git normal sıradan herhangi Bir meslek sahibi ol. Ama mutlu ol.. Hayatta kalabilmek, ve bir yuva kurabilmek için her ay hesabında yirmi bin liraya ihtiyacın yok. Sadece Sevgi ve güvenin teminatına ihtiyacın var. Maaşına takılma 7/1'i bile yeter...
Sana vereceğim tek öğüt;
Kendine yapılmasını istemediğin şeyi de başkasına yapma sakın.

namus, iki kolumuzun arasında yukarı doğru duran kemikli yapının içindeki ortalama 1400 gr ağırlığında jölemsi bir organın içindedir.

bu namusu da vücudun kıvrımlarında değil, beynin kıvrımlarında aramak gerekir.
hal böyleyken namus, bir toplum içinde ahlak kurallarına karşı beslenen bağlılıktır. bu ahlak kuralları da temelde insani vicdan ve din kurallarına bağlanır. bu din kuralları uydurma ve çok değişken şeylerdir, insani vicdan ise dine bağlı olsun olmasın bir insanda doğuştan bulunur.
namussuzluk yoktur, insani vicdansızlık vardır.