confessions

anonim_kullanıcı_4

1. nesil Yazar - Yazar -

  1. toplam entry 191
  2. takipçi 11
  3. puan 7190

evlilik sırları

anonim_kullanıcı_4
insanın her şeyden önce kendisine saygısı olacak. kendine saygısı olan insan ailesini önemser ne aldatır, ne karşısındakini kırar incitir. onu önemser ve dinler., saygısız insan karşısındaki insanın suratına sıçıp gamsızlıkta yarışırken, saygılı insanın başına da hiçbir şey gelmez..
evlilikte iki insan birbirlerinin bir birey olduklarının bilincine varıp buna saygı gösterirlerse sorun çıkmaz. saygısızca yaşanan bir ilişkide karşıdaki insan için ölsen, aşkını dünyalara haykırsan ne fayda. aslolan aşk değil, kıymet bilebilmektir.

neşet ertaş

anonim_kullanıcı_4


ağlatır... her dinleyişimde, her dinleyişimde...



Karlı dağlar geçit vermez olunca
Gidilmez o yare yollar bağlanır
Gül yüzlü sevdiğim elin eli olunca
Elde bir şey kalmaz gayrı ağlanır
Dağlar dağlar, sevdiğim ağlar

Mah cemale telli duvak örtmüşler
Ağ ellere al kınalar yakmışlar
Duydum sevdiğimi elin eli etmişler
Gayrı bu ellerde durulmaz
Dağlar dağlar, sevdiğim ağlar

buzlu badem

anonim_kullanıcı_4
nevizadede oldukça fazla satılan demi gam sofralarında meze niyetine yenilen, bademlerin üzerine büyük bir buz kütlesi konularak satılan badem çeşidi. bu sayede badem hem ıslanır hem kabukları soyulur. ilginçtir, seveni müptelası olur sevmeyeni tadını bir şeye benzetemez. badem sevmeyene tadı nohut gibi gelir.

görüntüsü şuna benzer. ben çok tercih etmem.. ama izmirde falan zengin aşı değildir, bayağı sokakta seyyar halde satılır.. zaten nevizadede öyle satılır seyyar şekilde. nevizadeyi bilmeyenler için ekliyorum, bu hengamede neden böyle bir şeyin yenildiğini daha iyi anlaşılır olur.
buzlu badem

nevizae sokağı beyoğlu
buzlu badem

sigmund freud

anonim_kullanıcı_4
fenotip olarak kilolu değil zayıf ve uzun olarak düşündüğüm. tatlıyı seven, girdilerinden çıkarımıma göre kesinlikle ateist (uzun zamandır vicdanı rahat) olan, bilimsever sözlük kurucusu..
-doğvu mu samet?
-doğru başkanım
2
Sigmund Freud Sigmund Freud
acaba beni tanıyor musun diye arkama, sağıma soluma bakmama sebeb verdi bu entry
zek zek
"sebeb" yazdığına göre eski islamcı :)

izlediğimiz ve okuduğumuz her şeyin ana teması senaryo yazma rehberi

anonim_kullanıcı_4
merhaba sözlüğün yazma ve okumaya aşık, aydın insanları. bugün, izlediğimiz tüm filmlerin, okuduğumuz romanların ana teması olan, senaryo yazma rehberi'ni adım adım inceleyeceğiz..

öncelikle, bir hikaye senaryo ve roman yazabilmek için, elimizde bir şablon olması gerekiyor. bu şablonun yerlerine hayal gücümüzdeki tasarımları yazarak bir senaryo ortaya çıkarıyoruz.. peki neye göre?

ben bugün size kompleks bir film olan yüzüklerin efendisi/hobbit serisi ile ilkokulda öğrendiğimiz en basit kırmızı başlıklı kız hikayesini karşılaştıracağım. önce teorik bilgilerini verdikten sonra, olayları ve kahramanları şablonda yerine oturtacağız ve bu sayede hiçbir şeyin aslında rastgele olmadığını anlamış olacağız.


1. bölüm karakter oluşturma
bir senaryo yazarken, ilk olarak bir ana karakter oluşturmamız gerekir. bu tek bir kişi olmayabilir, kompleks senaryolarda birden çok kişiler aileler, çift karakterli insanlar hayvanlar hayali kişiler olabilir. olaylar hep bu ana karakterlerin başından geçecektir. ana karakterimizin/karakterlerimizin öncelikle yaşı cinsiyeti mesleğini nerede oturduğunu belirliyoruz. ve kesinlikle karakterimizin bir eksikliğini zayıf yönünü, yapamadığı korktuğu eksik tarafını da yazıyoruz. bu sayede hikayemizi daha kompleks ve zihinde canlandırabilir bir şekle sokuyoruz..
unutmayalım ne kadar çok detay ve özellik o kadar inandırıcı ve sürükleyici bir hikaye demektir. burada tek dikkat edilecek şey, karakterin bir eksik özelliğini de kesinlikle belirtmemiz gerekir..

2. bölüm zaman ve mekan oluşturma
karakterimizin özelliklerini belirledikten sonra ikinci bölüm olarak bu kişinin hangi çağda ve hangi zamanda tam olarak nerede yaşadığını yazıyoruz. yaşadığı bölgenin özelliklerini mutlaka detaylandırarak yazmamız gerekiyor ki, okuyucu ana karakter ile mekan arasında bir bütünlük kursun. okuyucu ana karakter ile yaşadığı bölgenin arasında bir bağ kuramazsa hikaye eksik kalır. anlam bütünlüğü kaybolur,

3. bölüm hayat amacı, gaye ve başarmak istediği şey
üçüncü bölümde ise hayattaki amacını yazıyoruz. ne yapmaya çalıştığını, ne olmak istediğini gayesini belirliyoruz. yalnız burada, hikayenin okuyucuyu beklenmedik yönlerden çok fazla vurmamak gerekir. okuyucunun ana karakter tarafını tutması için, karakterin hayattaki amacı stabil olmalıdır. stabil bir amaç her zaman okuyucunun gözünde güven sağlar, ayrıca hikayenin ilerleyen dönemlerinde gelişecek olaylar için mükemmel bir bağdır.

4. bölüm bu amacı yapmaktaki engel zorluk
karakterimizin artık adı, hangi çağda yaşadığı ne yapmak istediğini belirttik. 1. bölüme geri dönelim, karakterimiz için bir eksik nokta belirtmiştik. işte bu eksik nokta karakterimizin hayattaki bu amacını gerçekleştirmesinde bir engeldir. bunlar düşmanlar olabilir, veya ana karakterimizin de peşinde olduğu hayat amacını isteyen başka bir rakip olabilir. bu engel onun hayattaki bu büyük amacı için yolundaki en büyük taştır. bu taşı kaldıracak olan, da akıl hocası dediğimiz ana karakterimizin tam zıddı kişidir.

5. bölüm akıl hocası ve yardımcı karakterin özellikleri
ana karakterimizin hayattaki bu büyük eksikliğini, hikayeyi kompleks hale getirmek adına akıl hocası veya yönlendiren kişi dediğimiz sorunu problemi çözecek kişi veya kişiler vardır. bu yardımcı karakterler, her zaman bir insan olmayabilir. yazar bu karakterin eksikliğini, başından geçecek bir olay ile de değiştirebilir. önemli olan şey, bu amacı gerçekleştirmedeki karakter eksikliğinin bir şekilde giderilmesidir. bu karakterler, ana karakterimize destek veren kişilerdir.

6. bölüm hikayenin olumlu veya olumsuz sonu
artık karakterimiz, akıl hocasından ve dostlarından destek alarak amacını gerçekleştirmeye yönelik bir dizi maceraya çıkacaktır. bu maceraya çıkma ''güvenli bölge'' dediğimiz ana karakterin evinden yurdundan güvendiği kapandığı alandan dışarı çıkması ile gerçekleşir. ana karaktere bu maceraları yaşatırken, mutlaka güvenli bölgesinden veya güvenli bölge dediğimiz düşüncesinden dışarı çıkarmamız gerekir. çünkü güvenli bölgede yaşayan insanların hayatları rutindir. rutin hayatlarda macera yaşanmaz ve inandırıcı olmaz. karakter, güvenli bölgesinden dışarı çıkacak ki, hiç bilmediği bir dünyada hem yazar çevreyi süsleyebilsin hem de karakter maceraları yaşayabilsin. insanın macerası sokağa adım attığında başlar. evde hiç kimsenin başına hiçbir şey gelmez. bu güvenli bölgeden dışarı çıktıktan sonra kahramanımızın başına birtakım olaylar gelir. bu yan ve yardımcı olaylar ile başına gelen bir dizi olaylar bütünü kişi güvenli bölgesinden dışarı çıktıkça artar. rutinin dışında çıkılırsa yeni birşeyer olur. işte burada yazarın hayal gücü devreye girer, kahraman güvenli bölgesinden uzaklaştığı sürece bu maceraların da dozu arttırılabilir. sürekli yeni engellerle, iyi yardımcı roller, kötü engellerle karşılaşabilir. ve sonunda bu engeller aşılır ve kahramanımız amacına ulaşmış olur..

şimdi gelin kırmızı başlıklı kız ile yüzüklerin efendisini karşılaştıralım.
kahramanlarımız: kırmızı başlıklı kız, frodo baggins
kırmızı başlıklı kızın kişilik özellikleri: saf temiz ürkek günlük rutinini her gün geçtiği orman yolunda hiçbir sorun olmadan babaannesine yemek götürmektedir. tek eksikliği biraz saf ve temiz olmasıdır.
frodo baggins kişilik özellikleri: şair bölgesinde yaşayan temiz mi temiz bir kişidir, yaşadığı bölgede suç bile yoktur. ekip biçer sürekli. onun eksikliği ise cesaretsiz ve korkak ve sıradan biri olmasıdır.

hayatlarındaki amaçları: suça karışmadan kötülük görmeden iyi bir insan olarak günlük rutinlerine devam etmek.

günlük rutinin kırıldığı an: kırmızı başlıklı kız, bir gün bilmediği bir orman yoluna sapar. her gün yürüdüğü yoldan başka bir yola girer. güvenli alanından dışarı çıkar. frodo baggins bir gün bir yüzük bulur. ve bu yüzüğü sürekli korkarak saklar. ta ki onun karakter olarak tam zıddı, cesur ve gözü kara gandalf onun kapısını çalıp bir serüvene davet edene kadar. güvenli noktasından dışarı çıkmaya zorlayana kadar.

düşmanlar / akıl hocaları yardımcı karakterler
yüzüklerin efendisi daha kompleks olduğundan birden çok düşman barındırıyor içinde, orglar, goblinler ve diğer yaratıklar. aslında herkes aynı gayenin peşinde yüzüğe sahip olmak. kırmızı başlıklı kızda ise, düşmanlar kurttur. zayıf yön olarak kırmızı başlıklı kızın saflığından yararlanır. onu ormana çeker. ancak ormancı gelir ve kurdu öldürür, kırmızı başlıklı kızı kurtarır. bu çocuklar için basit bir hikayedir. yüzüklerin efendisinde ise, frodonun tam zıddı gandalf akıl hocalığı yapar. elfler ve cüceler ormancı gibi yardımcı karakterlerdir. ormancı sayesinde kırmızı başlıklı kızın kurtulması gibi, elfler ve cüceler sayesinde de frodo kurtulur...

burada kompleks karakter oluştururken, kullanacağımız bazı parametreler vardır mesela. çok zeki, çok akıllı bir karakterin sosyalliği her zaman düşüktür. arkadaşı dostu çok azdır. çok korkak bir karakterin yönlendirdiği çok insan vardır, bu yüzden, daha sosyaldir. fazla cesur olan bir karakter daha yalnızdır. gibi gibi gibi türetilebilir....
aslında izlediğimiz her şeyin temeli budur. türk sineması, yabancı sinemalar, romanlar hikayeler masallar vs vs. bunları kaliteli yapan şey, ustaca planlanmış, ve bu küçük detayları iyi bilen yazarların biraz hayal gücünü kullanarak konuları çeşitlendirmesi, seyirciyi okuyucuyu ters köşe etmeyi ve özellikle mizahı iyi bilmesinden kaynaklanır.. okuduğumuz her şey parçaladığımızda birbirinin aynısıdır..
umarım siz sözlük yazarlarından da, bu kurallara uyarak güzel hikayeler oluşturursunuz, hep birlikte okuruz..

okuyup bana sabrettiğiniz için teşekkürler...

nemf

anonim_kullanıcı_4
böcek yavrularının larvadan yetişkin hale geçerken, geçirdiği evrenin adı (nimf). adli tıpta bu larvaların gelişiminden kesin cinayet saati ve tarihi de çıkarılabilir. bunun nasıl tespit edildiği hakkında bir ara bilgilendirici bir başlık açacağım kendime not olsun.

geçmişin yarattığı sahte güzellik yanılgıları ve geçmişe özlem arzusu

anonim_kullanıcı_4
girizgah: bu yazıda geçmişe duyduğumuz iyimser tarafın ve ona karşı duyduğumuz özlemin nedenlerini hep beraber anlamaya çalışacak, günümüzü eski yıllara göre eleştirme duygusunun kaynaklarına inmeye çalışacağız...

hepimiz için çocukluğumuzun şarkıları, çocukluğumuzun ünlüleri, bayramları, meyveleri sebzeleri, ve hayatı çok güzeldir. hepimiz nerede o eski bayramlar, yılbaşılar, nerede o eski şarkılar deriz. eğer çocukluğumuzda çok travmatik bir olaya maruz bırakılmadıysak, hepimiz için ömrümüzün en güzel zamanları onlardır. 90'lı yıllarda 70'li yılların en güzel zamanlar olduğunu, 2000'lerde 80'lerin en güzel zamanlar olduğunu bugün ise 90'lı yılların şarkılarının ünlülerinin günümüzden kaliteli olduğunu düşünüyoruz.. hatta önümüzdeki 2030'lu yıllarda 2000'ler yani bu günler övülecek ve en güzel zamanlar olduğu düşünülecek.

bununla ilgili bilimsel olan en büyük çalışmalardan biri de carnegie mellon üniversitesinde yapıldı. 1940 ile 1992 arasinda dogan deneklere 2010 yilinda piyasaya cikan filmlere 9 uzerinden puan vermeleri istendi. sonra ayni deneklere liseden mezun olduklari yıllarda piyasaya cikan filmlere yine 9 uzerinden puan vermeleri istendi ve sonuç, denekler liseden mezun oldukları yıllardaki filmlere daha çok oy verdiler. daha sonra bu deney o yıllardaki tv programları ile de yapıldı sonuçlar aynıydı. yani kişi büyüdüğü dönemdeki müzikleri tüm dönemler içerisinde en güzel müzik olarak görmekteydi. peki bu nasıl mümkün olabiliyor?

çocuklarda kritik periyot dediğimiz süreçlerde yaşadığı bazı durumlar onlara hayat boyu bağlı kalmalarını sağlıyor. maruz kaldıkları, kültür ve toplum entegreleri sonucunda 'güzellik' algıları göreceli bir hal olmaktan çıkıp, kritik periyotta maruz bırakıldıkları kültüre entegre olmuş oluyor. örneğin kritik dönemde bir çocuğa mavi rengi sevdirmek, ileride pilot veya denizciliğe ilgi duymasına neden oluyor. 1993 yılında morris holbrook ve robert schindler'in yaptığı araştırmaya göre amerikada yaşayan vatandaşlara gelmiş geçmiş en güzel manken ve şarkıcının kim olduğu soruluyor ankete katılanların çok büyük bir kısmı gençliklerindeki şarkıcılara ve mankenleri örnek veriyorlar. 1993 yılında yapılan bu deneyden diğer önemli bir kısım ise, kişilerin ergenlik dönemi şarkılarının en güzel parçalar olduğunu, dönemlerindeki arabaların en sağlam ve en modern arabalar olduğunu, hem müzik ve hem araba kreasyonunun sürekli düşüş gösterdiğini söylemektedir.

1993 yıllarından sonra, morris holbrook ve robert schindler bu araştırmanın sonuna tartışma hipotezi eklediler. onlara göre kişilik tipleri de 3'e ayrılıyordu. bunlar, geçmişe dönük, şimdiki zamana dönük ve geleceğe dönük olanlardı. geçmişe dönük yaşayan kişilikler, ergenliğini yaşadığı dönemlerin en güzel dönemler olduğunu ve o günlerin bir daha kesinlikle geri gelmeyeceğini düşünen insanlardı. bu insanlar günümüzdeki toplumu ve ürünleri sürekli geçmiş ile karşılaştırıp geçmişi yüceltme eğiliminde bulunan insanlardır. güncel zaman kişilikleri ise, geçmişe dönük yaşayan kişilerden daha bağımsız bugün için 'popüler kültür' diyeceğimiz kültür ögelerini beğenen insanlardır. bu tip kişiliklerin geçmişe bağları daha zayıftır. hayattan zevk alma 'anı yaşama' düşüncesine sahip yapıları vardır. son kişilik tipimiz ise, geleceğe dönük yaşayan insanardır. geçmişin ve tarihin bir getirisi olmayacağını düşünen, gelecekte rahat edeceğini ve hayatı sorumluluk ve ideallerini başardıktan sonra yaşayacağını düşünen insanlardır. bu saydığım kişilik özellikleri ile yaşlar ters orantılıdır. geçmişi arzulayan insanlar genelde yaşça olgun, geleceği arzulayan kişiler genelde sorumluluğun alan yeni gençlerdir.

ikinci teoriye göre, anne babaların sürekli çocuklarını korumak ve kollamakla yükümlü oldukları için, çocuğun dünyanın sadece güzel ve iyi yanlarını görmesi nedeniyle geçmişe özlem duymasını açıklar. mesela, bir çocuğun yanında kesinlikle korku hikayeleri, kan vahşet cinayet konuşulmaz. çocuklar hırsızlığa uğramaz, dostları tarafından üzülmez başkalarından sürekli zarar görme tehlikesi içerisinde bulunmaz. bu sebepten dolayı, çocuklar geçmişte döndüklerinde dünya'yı daha temiz daha güzel olarak hatırlıyorlar.
elbette bu teoriye, insanların geçmişte kaybettiği yakınlarına duyulan özlem de dahil edilebilir. geçmişe duyulan özlem kişinin bilincinde, kaybetiği yakını ile bağdaştırılmış olabilir.

üçüncü teorimiz ise, şuan çocukluk dönemini atlatmış bireylerin, büyüdüklerinde yaşıtları ile anlaşabilmesi ve ortak yönlerin ortaya çıkması için, birbirlerine geçmişten örnekler vererek kaynaşabilmesini sağlamaktır. mesela bir kız arkadaşınız var, ya buse 90'larda levent yüksel vardı, horozlu şekerler vardı, sokakta oynardık diyerek geçmişi hatırlatmak üzerinden mutlu ederek yakınlık kurmaya çalışmasıdır. bu yakınlık kurma isteği karşı cinste ' yaşadığım o dönemlerde o mutlulukta tek değilim ' algısı yaratarak mutluluğu paylaştıkça çoğaltır hale getirir.. bu geçmişe özlem duyma arzusu, lokasyon aynı olduğu yerlerde bu sebeplerden kaynaklanıyor olabilirken, ülkesinden çocuk veya yetişkin yaşta ayrılan kişilerin gittikleri yerde yaşadıkları duygu durum depresyon bozuklukları nedeninden de kaynaklanır.

dördüncü teorimiz ise, yine evrimsel ve biyolojik. 2000 yılında yapılan bir araştırmaya göre 5000 kişinin üzerinde yapılan deneyde, deneklerin geçmişe dair yoğunluklu olarak iyi anıları hatırladıkları ortaya çıktı. bu görüşe göre ortaya atılan hipotezde, insanlar geçmişe yönelik psikolojik olarak sağlıklı kalabilmek için geçmişe yönelik kötü hatıralarını bilinçlerinden kaldırdıkları yönündeydi. bu sayede sürekli geçmişteki kötü anılar hatırlanarak beynin içinden çıkılamaz bir girdaptan çıkılmasını biyolojik olarak engellemektedir. buna destek olarakta freud'un savunma ve korunma mekanizmasındaki en önemli faktör olan 'regresyon' örnek verilir. kişi içinden çıkılamaz bir durum ile karşı karşıya kaldığında bir önceki gelişim durumuna geri döner. o şekilde davranmaya başlar.

beşinci teorimiz ise, geçmişe özlem duymamızı egolarımızla özdeşleştirir. bugünün teknolojik, sağlık ve bilimum diğer imkanlarını kişi o dönemde kullanamadığı için kendi yaşadığı dönemi 'en iyi dönem' olarak adlandırır. 'biz en güzel en samimi arkadaşlıkları kurduk en güzel oyunları oynadık en güzel şarkıları dinledik' şeklinde düşünerek, yaşadığı dönemi en güzel dönem diye nitelendirdiği için, kendisini de o dönemde yaşayarak kendisine olan saygısını ve önemli hissetmesini sağlamış olur.

bununla ilgili 2014 yılında amerika'da new jersey'de yapılan bir araştırmada, geçmiş zamanlardaki mutlu anılarını düşünen insanlarla, kendilerine aniden para verilen insanların beynindeki aktivitelerin aynı olduğun ortaya koydu. aynı araştırma kişi geçmişini düşünen insanlarla o yıllardaki hali ile şimdiki hali arasında bağlantı kurulabiliyorsa, kişilerin mutluluğunun arttığı da gözlenmiş. geçmişleri ile, şimdiki halleri ile bağlantı kuramayan insanların daha mutsuz oldukları görülmüş.

yani hepimiz geçmişin güzelliği ve ona yandığımız arzuyu, o günlerin 'gerçekten' muhteşem günler olduğu için değil, yukarıda saydığımız, psikolojik ve biyolojik nedenlerle yaşıyoruz. herkes için gençliği en muhteşem yıllar, ortak bir güzellik algısı yerine, herkesin algıladığı güzellik açısından bakmak gerekir..

unutmayalım, hayat kişinin dünyayı algılayış biçimine denir. yaşam bu inanış için sarf edilen çabadır. ölüm ise insanın kıyametidir...
hiçbir şeyi katı dar ve kalıplara sokmayalım, her dönem, nefes aldığımız her saniye, hayat ise biz var oldukça güzeldiir..

oytun erbaş

anonim_kullanıcı_4
Sevgili arkadaşım, meslektaşım, yoldaşım.. değeri kıymeti bilinmeyen insanlardan biri..

Ege tıpı dönem ikincisi olarak bitirip 8 defa tus'ta arka arkaya derece yapmıştır.. gıcık olduğu kadir has üniversitesi tıp fakültesi kardiyoloji bölümünü defalarca kazanıp gitmeyerek asistansız kalmalarını sağlamıştır.

Bir otizm hastasıdır, empati yeteneği yoktur. Sıçanları vardır, Deneysel tıp üzerine çalışmalar yapar. Hastalığı dolayısıyla hayat onun için çok zordur, gördüğü şeyleri çok çabuk unutur Oytun. Mesela Kendi değimiyle, 12:45'te olan uçağını 14:35 olarak hatırlar çoğu kez havalimanından eli boş döner. Paraları dahi unutur.. Oytun sadece sucuk yer. Okuldan çıkar otobüse biner eve gelir Sabaha kadar fareleri ile ilgilenir. Rutininin dışına çıkmak ona anksiyeteye sebep olur. Deli gibi hastalık karıştırır, araştırır. Tübitak arge deneysel tıp labaratuvarının kurucusudur.
Tıp ve doktorların kâr amaçlı endüstriyel oluşumlarına ve hastalarına gereksiz takviye ilaç satmalarına karşı her zaman çizgisini korumuştur..

empati yeteneği olmadığı için tv programlarında insanların sözünü sıklıkla keser, ilgive Tedavi Alanları; çalışma alanları inflamasyon ve psikiyatrik ilişkiler, oksitosin etkileri, epilepsi mekanizmaları ve tedavisi, nörogelişimsel bozukluklar (otizm) ve tedavisi, diyabetik nöropatide nöroprotektif ilaç denemeleridir. Bu alanda Avrupa'da çok kıymetli ödüllere layık görülmüştür.. ve yeni tedavileri keşfetmiştir... Keşfettiği tedaviler, bugün onun sayesinde bütün dünyada uygulanmaktadır..
Oytun çok Zeki ve işinde çok başarılı bir hekimdir...
Dinlemek isteyenler için tedx konuşmasını bırakıyorum..

1
deniz ayısı deniz ayısı
ege ağzı yapmış kendisine, güle güle kullansın.

yabancı dil bilenler rehberi

anonim_kullanıcı_4
C2 (anadil seviyesinde) İtalyanca, arapça, ingilizce ve bu dillerin tüm lehçeleri.
B2 seviye Fransızca
B1 düzeyinde İspanyolca
Bunun yanında yunanca anlarım ama konuşamam. Osmanlıca ve Göktürkçe yazabilirim.
Meslekten ötürü latincem de var.

Neden bu kadar çok derseniz, hem dil öğrenmek ilgi alanım, hobim.. Hemde çok uzun süre İtalya'da roma'da yaşadım.

Dillerle aram iyidir...

geceye bir mustafa kemal atatürk sözü bırak

anonim_kullanıcı_4
atatürk, kendisi hakkında şöyle bahseder;

İki Mustafa Kemal var. Biri ben, fert olan, fani olan Mustafa Kemal. İkinci Mustafa Kemal'den ise ancak "Biz" diye bahsedebilirim. Yani sizler, çalışan köylü, uyanık, münevver, milliyetperver vatandaşlar... İşte o Mustafa Kemal ölmez.

Çocukluğumdan beri bir tabiatım vardır, oturduğum evde ne ana, ne kızkardeş, ne ahbapla bulunmaktan hoşlanmam. Ben, yalnız ve bağımsız olmayı, çocukluktan kurtulduğum günlerden başlayarak daima tercih etmiş ve sürekli olarak öyle yaşamışımdır. Tuhaf bir halim daha var: Ne ana -babam çok erken ölmüş-, ne kardeş, ne de en yakın akrabamın, kendi tutum ve düşüncelerine göre, bana şu veya bu tavsiye ve nasihatta bulunmasına tahammülüm yoktu..

Benim adım 'çok içer' diye çıkmıştır. Filhakîka ben, öteden beri içerim. Fakat istediğim zaman bunu keserim; karıştırmam. İçki, sâdece benim keyfim içindir. İçki yüzünden vazîfemi bir an geri bıraktığımı hatırlamıyorum. Daha gençken, manevralara çıkılmadan önce, muhabbete dalarak sabaha yakın zamanlara kadar içsek bile ben, bazen uyumadan saatinde vazîfem başına gider ve görülecek işi bir dakika geri bırakmazdım. İçki ve vazife, iki ayrı şeydir. Birbirine dokunacak yerde vazifeyi elbette keyfe tercih etmeli, içkiyi behemehâl kesmeli.
4 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol