odipus

insan gerçekten hayret ediyor.

nescafe üçü bir arada ve cafe crown fındıklı'yı büyük inovasyon yenilikçi yorumlar olarak algılamış biriyim. ders çalışırken 25kuruşluk bu kahveleri ikiye bölerek içtiğimizi de hatırlıyorum.-öğrencilik ile el ele olan fakirlik- pisboğazım, damak tadım gelişkin değildir. kahve severim ama inceliklerinden habersizim. starbucks gibi yerlere yolum çok nadir düşer ve filtre kahve ister içerim. fena değil bence. ancak mcdonalds'ın serberst piyasa rekabeti açısından çok şık bulduğum kahve hamlesini de çok beğendim. fiyat çok daha avantajlı olduğu ve seçici olmadığım için yakında mcdonalds varsa oraya gider ve filtre kahvemi orda içerim.

yüce insan büyük sanatçı serdar ortaç'ın rehber edinilesi bir sözü var. 'biri sevgilimin kalçasına baksa gurur duyarım' 'yan masada oturan adam yanımdaki kadın için 'ne güzel kalçaları var' dese gurur duyarım. çünkü sen o kalçalara ancak bakarsın. ama ben dokunabilirim.'

tabii ben yüce bir kişi olmadığım ve onu rehber de edinmediğim için böyle birşey olsun istemem.

yanlış yapan erkektir. hayat kısadır dünya gel-geçtir. hızlıca bir durum analizi yapıp çabucak fırsat yaratıp adım atmak doğrusudur. ihtimaller ve başarı şansı uğraştıkça emek kattıkça enerji ile zorladıkça artar. yani çoğunlukla böyle olur eğer karşıdaki hanım da size karşı hepten boş değilse. hepten boşsa ve şansın yoksa da anlamış olursun. seni asla istemeyecek bir kişiye karşı da zor da olsa zamanla senin ilginde azalır gider. yani seviyosan git konuş bence. başka türlü bi yol çizmek çok zor olur. uzaktan uzaktan of çekmeler, çok sevdik yalan oldu demeler, mükemmeliyetçi davranıp hayalkırıklığına uğramalar, ulan ben açılmadım lavuğun birine gitmiş demeler, en kötüsü kanka ayağına yatıp meriç olmalar seneler sürecek sinsi hareketler ve azap. bunlar hiç cool ve de iyi seçenekler değil dimi. yani bence değil.

bazı vak'alar özeldir. çok şey anlatır. kendinden başka şeylere dönüşür. bu ifade bu haber böyle birşeydir. bu espriyi anlayan kişinin belli bir kuşağa mensup olma ihtimali yüksektir. hem nostalji içerir ve başka şeyler de hatırlatır. popüler ifade ile 'liseliler bilmez' ama o devrin liselileri duyunca hemen hatırlar.

bu toprakların en eski birasıymış. bence şu anda içimi en hoş yerli bira. 'filtresiz' olanını çok beğendim. genelde onu tercih ediyorum. eskiden beri birayı şişede severim. bir de 'bomanti' diye söylemeyi ve istemeyi seviyorum bu birayı. öyle..

doğruluk payı var ancak istismarı da tehlikeli olabilir. o yüzden temkinli olmak yine de daha iyi napalım insanlık bu malzeme bu. tedbirin sonu aşırı teyakkuza varıyor, tolerans hoşgörü desen ya duygu vicdan sömürüsü ya da yavşaklık fırsatçılık ile son buluyor. ayarlar hepten bozulduğu için bir hanıma gülümsemek insanca hal hatır sormak bile olay oldu. bebek küçük çocuk falan görsen sevmeye göz kırpmaya maşallah demeye çekiniyorsun yüzünü çeviriyorsun uzak kalmaya çalışıyorsun anası babası tırsmasın yanlış anlamasın diye ruh hastaları sapıklar katiller tüm ayarlarımızı bozdu.

Kadın gibi kadın, insan gibi insandır. En asil duyguların kadınıdır. Elbette tüm gruplar gibi bu kümedeki bireyler de homojen değildir. Her birinin kişilik özellikleri başka başkadır. Ancak ince ruhlu insanlar genelde canlısever-hayvansever insanlardır. Kedili kadın da iyi bir kadındır. Bazen de kedi gibidir. Nazikçe sevin, çok sıkboğaz etmeyin ve de köşeye sıkıştırmayın.

üniversitede çok da zor olmayan bir bölümü itlik serserilik yüzünden birkaç yıl uzatmalı bitirdim. son sınavları verdim notlar sisteme düştü düşecek son bir iki dersten pürüzler vardı. bir hocalara/asistanlara bir öğrenci işlerine koşturup durdum birkaç gün. bir ara yine yok yere okul uzayacak bir dönem belki de bir yıl diye düşünüp iyice darlandım. sonunda çabalar sonuç verdi pürüzler giderildi:) açıkçası artık istenmiyordum da beni mezun etmek için özel çaba gösterildi:) bir beş on dakika herşey o kadar güzelleşmişti ki, artık okul belası yoktu. umut dolu bir mutluluk.. hayatta böyle hisler birkaç defa yaşanıyor, evet..

garip bir şekilde benzer mutluluğu yıllar önce üniversiteye yerleştiğimi öğrendiğim o gün internet kafenin bilgisayarının başında yaşamıştım..

sıçıp batırdığımız, sıçıp sıvadığımız zamanlar ve durumlar var mıdır? vardır, kimin olmaz ki. makul ve doğru olan yanlışı kabullenip tamire yönelmektir. ancak birçok farklı nedenlerden dolayı bu bazen mümkün olmaz. madde madde ilerleyelim;

1. kadınlar fizik ve karakter gücü yüksek erkeklerden hoşlanmaya eğilimlidir. aşağılanmaktan ziyade el üstünde tutulmaktan hoşlanırlar. kendisinden güçlü ve en az bir adım önde olan erkeği ister, ancak aşağılanmak için değil güven için.

2. herkes 'para' ister. para birçok sorunu çok kısa sürede ve kolaylıkla çözmek için çok etkili bir 'araç'tır. spesifik olarak paralı erkek isteyen pek çok kadın olsa da, göreli olarak 'parasız' olan pek çok erkek de kadınsız değildir.

3. klişe ötesi, değerlendirmeye değmez.

4. olabilir de olmayabilir de. bir kere 'kezban'ın herkesçe üzerinde anlaşılmış bir tanımı ve özellikleri yoktur. gayet modern görünümlü, açık fikirli, güzel ve aklı başında bir kadın da senin bir isteğini reddetti ya da bir konuda uzlaşamadınız diye 'kezban' ilan edilebilir. görece kapalı çevresinden kopup gelen izmir, istanbul vs. gibi şehirde üniversite okurken, ya da iş hayatının başında olan bir kadın da çelişkili tavırları ve değer yargıları ile 'kezban' kategorisine girebilir. pek çok durumda bu ifadede de 'ulaşılamayan et' ve 'mundar' ilişkisi söz konusudur. ayrıca 'çomar' olmadığına emin misin?

5. kısmen doğru, kısmen yanlış. belki de hayat siyah/beyaz değildir.

velhasıl, yolunda gitmeyen ikili ilişkilerimizde bu ifadeler bir savunma mekanizması olarak düşünülebilir. belli bir yere kadar yardımcı da olabilir. doğru olan yol çoğunlukla olduğu gibi zor yoldur. kendimiz nerede yanlış yapıyoruz. ya da yanlış anlaşılıyor olabilir miyim? gibi sorular sorarak, ince eleyip sık dokunarak daha sağlıklı iletişim kurulabilir.

kendine karşı dürüst ol(a)mayan kişiler genelde kısa yolu tercih edip goygoy, yaygara, yalan, ciddiyetsizlik batağında debelenmeye devam edeceklerdir. olsun, seviyorlar..

Zaten adam gibi adam olsa safinaz'ın peşinden koşmaz. Tüh yüzüne. Sıska, çirkin ve sevimsiz. Sesi bile kulak tırmalıyor. Profesyonel bir başarısı, saygın bir mesleği, güçlü karakter özelliklerine sahip olduğunu gösteren hiçbir veri de yok. Böyle bir kadın için onca çabaya değer mi? Hadi kabasakal itin uğursuzun teki anladık. Ya temel reise ne oluyor?! Be adam ye ıspanağı yak piponu yan gel bak keyfine..

direkt karışmak pek mantıklı görünmüyor. iş çığırından çıkıyor gibi görünüyorsa polise haber verilebilir. sandığımızdan çok daha fazla ruh hastası insanla bir arada olduğumuzu unutmayalım. idealist ve fazla iyi niyetli yaklaşımlar ters tepebilir. 'erkeğim değil mi bundan sanane ister döver ister sever' cevabı alabilirsiniz. kendine yardım edemeyene kimse yardımcı olamaz. çok özür dilerim ama bazı kadınlar da sert erkek, sevdiğinden yapıyor vs. diyerek kendi yedikleri dayağı umursamıyor. hatta hoşlarına gittiğinden şüphe ediyorum bazen. sen dayağa razıysan ben senin için arada tantuna gidemem, hiç kusura bakma!

ha ciddi anlamda şiddet görüyor, kurtulmak da istiyor. ancak evsiz, parasız, aç kalma tehlikesi söz konusu artı çoluk çocuk var. öncelikle ne yapacak edecek kadın kişi kendi çare arayacak. çok acı ama yapılması gereken bu. belki yavaş yavaş kurtulacak bu kötü durumdan ama vazgeçmemek önemli. üçüncü şahıslar/gruplar ne yazık ki çok etkili olamazlar aileden ya da çok yakın dostu vs. değilse. devletin tutumunu da az çok biliyoruz. onlar da çok hantal ve güvenilmez. sonuç alabilmek için titizlikle davranmak, soğukkanlı, her olay özelinde ayrı şekilde çözüm üretmek gerek. ama en önemlisi şiddet gören kişinin sağlam kafayla kurtulmak istemesi.

ille de gwen

sözlüğün revirinde sizi beklemektedir. içerik zenginliğine önemli katkılar sağlayacağını düşünüyorum-şimdiden başladı bile- tıbbi/bilimsel entryler ile aydınlanacağız. kalemine sağlık.

(bkz: nip/tuck)

'dejavu' denen şey evet var. hatta bazen çok güçlü bir yaşanmışlık hissi oluyor. 'hassittir' diyosun. yanılmıyorsam bunu psikolojik olarak öncesinde rüyanda görmüşsündür, ya da bir bilinçaltı illüzyonu olabilir şeklinde açıklamalar var. yani karanlık yanı çok, muhtemelen çok uzun zaman boyunca da öyle kalacak çünkü bu tür olguları açıklayabilmek için girişilebilecek deney gözlem vs. etik açıdan son derece tartışmalı ve de uygulamada yasak-bildiğim kadarıyla-

bu kez uçamadı..

milyon kere ayten

Ben bir Ayten'dir tutturmuşum
Oh ne iyi
Ayten'li içkiler içip
Sarhoş oluyorum ne güzel
Hoşuma gitmiyorsa rengi denizlerin
Biraz Ayten sürüyorum güzelleşiyor
Şarkılar söylüyorum Şiirler yazıyorum
Ayten üstüne
Saatim her zaman Ayten'e beş var
Ya da Ayten'i beş geçiyor
Ne yana baksam gördüğüm o
Gözümü yumsam aklımdan Ayten geçiyor
Bana sorarsanız mevsimlerden Aytendeyiz
Günlerden Aytenertesidir
Odur gün gün beni yaşatan
Onun kokusu sarmıştır sokakları
Onun gözleridir şafakta gördüğüm
Akşam kızıllığında onun dudakları
Başka kadını övmeyin yanımda gücenirim
Ayten'i övecekseniz ne ala, oturabilirsiniz
Bir kadehte sizinle içeriz Ayten'li İki laf ederiz
Onu siz de seversiniz benim gibi
Ama yağma yok
Ayten'i size bırakmam
Alın tek kat elbisemi size vereyim
Cebimde bir on liram var
Onu da alın gerekirse
Ben Ayten'i düşünürüm, üşümem
Üç kere adını tekrarlarım, karnım doyar
Parasızlık da bir şey mi
Ölüm bile kötü değil
Aytensizlik kadar
Ona uğramayan gemiler batsın
Ondan geçmeyen trenler devrilsin
Onu sevmeyen yürek taş kesilsin
Kapansın onu görmeyen gözler
Onu övmeyen diller kurusun
İki kere iki dört elde var Ayten
Bundan böyle dünyada
Aşkın adı Ayten olsun

Ümit Yaşar Oğuzcan