confessions

sylvia plath

1. nesil Yazar - Yazar -

  1. toplam entry 88
  2. takipçi 13
  3. puan 3206

bekarlara tavsiyeler

ronin
Daldan dala zıplayin, ama kalp de kirmayin kirilan kalplerin acısı feci cikiyor sonra.Beraber yasamayı deneyimleyin buna imkaniniz yoksa en az 1 haftalik tatile gidin, ciddi bile olsanız ailesiyle tanışmayı öteleyebildiğniz kadar öteleyin ama sizinkiyle tanıştırın.Para biriktirin sacma sapan harcamalar yapmayın seyahatler dısında harcadıgınız her para yazıktır.Ufak tefek sebeplerden surekli kavga ediyorsaniz o kucuk kavgalar ilerde buyuyeceginden asla evlenince degisir falan demeyin kimse iyiye degismez daha kotuye evrilir.kavgalar araba camindaki catlak gibidir evlenince kendi kendine buyur .arabaniz yoksa evden mobilyadan falan once araba alın.

partnere vajinan dar diye iltifat etmek

anonim_kullanıcı_3
Hoşuma giden iltifattır ya da gerçektir.
Hem hor kullanmadım hem o kadar kegel işe yaramalı. Ayrıca ben minnoşum vajinam da bu vücuda orantılı olmalı.

Bir de tabii o vajinaya dalan penisin kalınlığı/inceliği meselesi var. Adamın kol gibi penisi varsa ona her vajina dar, parmak gibi inceyse her vajina geniş de gelebilir.
2
harrypotter harrypotter
Yaw benzetmelere bak....
malina malina
Hor kullanmadım vs derken, sanki sahibinden garaj arabasi gibi olmuş. Hor kullandirmadim daha uyumlu dururdu

sylvia plath

sextacy
31 yaşında, fırına kafasını sokarak gaz zehirlenmesi sebebiyle hayatını kaybetmiştir. intihar sebebi olarak kocası ile yaşadığı boşanma gösterilebilir ama ne ironiktir ki, mezar taşında da kocasının soyadı yazmaktadır.

sylvia plath

okuryazar
Çok bahtsız, mutsuz bir şair ve annedir. Bahtsızlığını sonraki kadına da bulaştırmıştır. Öyle ki kocası olacak o herifin kendisini aldattığı ve ölümünden sonra evlendiği kadın da aynı şekilde havagazıyla intihar etmiştir. Ben olsam ismini nick olarak almam.. böyle de tuhaf saçma gelebilecek inanışlarım vardır işte.

erkeklerin prezervatif kullanmamaya ikna argümanları

anonim_kullanıcı_3
Kadın dünden razı değilse işe yaramayacak sözlerdir.

-ben hissetmiyorum.
-sertliğimi koruyamıyorum.
-boşalamıyorum.
-sevmiyorum.
-sana arada sınır olmadan dokunmak istiyorum.
-boşalmayı kontrol edebiliyorum, içine boşalmam, korkma.
-temiz kadınlarla birlikte oluyorum. Meali, paralıya gitmiyorum. İyi de paşam senin temizlik anlayışın parfüm kokulu, banyodan yeni çıkmış hatun olabilir. Senden önce seviştiğiyle de kondomsuz seviştiyse ve o adam aslında her türlü yoldaysa mesela.. kimin nesi var bacak arasına bakınca anlaşılmıyor. Akıntı ve koku yoksa mantar olmayabilir ancak hpv olabilir mesela..

Hepsi bahane.. zevk de alıyorlar, boşalıyorlar da.

Kimse tek eşli olmadığına göre sağlığımı riske atmak istemem.

handjob

anonim_kullanıcı_3
Bunu bir keresinde kalabalık bir ortamda ve büyük bir grubun olduğu bir masada, masanın altından yapmıştım. Gençken insan daha gözü kara olabiliyor galiba.

O kalabalıkta hem renk vermemeye çalışarak sohbete dahil olmak hem el kol hareketimden ne yaptığımın belli olmamasına çalışmak.. erkek tarafının hali daha zordu elbette..

Dahil olduklarım arasında benim için en keyiflisiydi. Şampanyayı patlarken göremesem de..

sylvia plath

anonim_kullanıcı_3
"Diğer her şey gibi, ölmek de bir sanattır. Ben bunu son derece iyi yapıyorum" demiş kadın şair. İntihar etmiştir ayrıca. Bu yanıyla bana epey uzak..

Sözlükteki sylvia'nın hayata ve yaşamaya bakışı nasıl bilmiyorum ancak kadın erkek ilişkilerine dair yazdığı şeyleri görünce benden önce davranmış diyorum. Kendime epey yakın hissediyorum.

orhan veli

sextacy
36 yaşında, istanbul'da belediyenin açtığı çukura düşerek ölen büyük şair. beni bu güzel havalar mahvetti, bakakalırım giden geminin ardından, öyle bir havada gel ki, vazgeçmek mümkün olmasın gibi mısralar hep o'nundur. kafiye sevmezdi. abidin dino'nun tasarladığı mezar taşında kafiyeye yakalandı.

orhan veli
1914-1950

Ağlasam sesimi duyar mısınız,
Mısralarımda;
Dokunabilir misiniz,
Gözyaşlarıma, ellerinizle?
Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,
kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
Bu derde düşmeden önce.
Bir yer var, biliyorum;
Her şeyi söylemek mümkün;
Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;
Anlatamıyorum.

fahişeliğin tarihsel değişimleri

anonim_kullanıcı_4
selam sevgili sözlük yazarları..
bugün fahişeliğin tarihni ele alalım. fahişelik için zamanda bir yolculuğuna çıkalım, ve fahişeliğin doğuşunu, olgunluğunu ve ölümünü birlikte anlamaya çalışalım. o zaman zaman makinemiz çalışsın..

mö 1760 yıllarına, babil krallığına gidiyoruz. 6. babil kralı, hammurabi dönemine. babil krallığı dönemin zengin ve halkı refah içinde yaşayan bir toplumdu. ve mö 18. yüzyılda elimize sağlam ulaşan sayılı kaynaklarda fahişelere ilk orada rastlıyoruz. hammurabi kanunları içerisinde fahişelerin haklarını koruyan yasalar bulunduğunu da biliyoruz. örneğin fahişelerin miras hükümleri korunmuştur. mö 18. yy ile 7. yy dönemine kadar fahişelik halk arasında yapılan azizlik seviyesine kadar ulaşmadan böyle devam eder. daha sonra elimizdeki belgelere bakarak mö 6-7 yy'a elimize antik yunan tanımlamaları çıkıyor.
antik yunan toplumlarında ise fahişeliği üç sınıfa ayrıldığını görüyoruz. bunlar;
-herhangi bir kuralı olmayan sokak fahişeleri
-köle fahişeler
- hetaeralar (eğitimli kültürlü hayat kadınları, erkeklerle cinsel ilişki ile beraber entellektüel sohpetler de yapabilen kadın grubuydu)

sokak fahişeleri hem erkek hem de kadın olabiliyorlardı. ama hetaeralar hep kadındır.
bu sınıfsal fahişeler, mö 640- 560'ta yaşayan romalı devlet adamı solon'un ülke çapında açtığı genelevlerle (500) bir yenililik kazandı. zaten solon yaptığı reformlar'la antik yunanda reformların ilk temelini atmıştır..
ancak bu refomlardan sonra solon'dan sonra gelen Reccared (ms 587)genelevleri yasaklamıştır. Reccared yeni hristiyan olmuştur ve hristiyan aristokrasisi Reccared'dan fahişeliği yasaklamasını ister, Reccared ise fahişe kiralayan erkeklere bir ceza vermeyip, erkeklerle yasak ilişki yaşamaktan yargılanan kadınları 300 kırbaç ile kırbaçlatıp başka bir şehre sürgüne göndermeyi yasallaştırmıştır.

dünyada ise kral II.henry (1161) fahişeliği londra'da denetim altına almış, fahişelerin yalnızca bekar olmasını istemiştir. daha sonra 1358 tarihinde Venedik Büyük Meclisi fahişeliğin dünya için kesinlikle vazgeçilmez olduğunu açıklamış ve İtalyan büyük şehirlerinde 14. ve 15. yüzyıllar boyunca devlet destekli genelevler kurulmuştur.
bu dönemde, fahişeliğin göze batan ama, engellenemeyecek bir mesele olduğu bilinci yavaş yavaş dünyada yaygınlaşmaya başlanmıştır.
yasalar nezdinde fahişeliğe hala büyük cezalar bulunmasına rağmen, bu cezalar dünyada çoğu zaman uygulanmıyordu. devlet, fahişelik ve genelevlerin kontrolünü tamamen ele almakla uğraşıyordu bu dönem. ancak bu kontrol çalışmaları çok uzun sürmedi.

1586 yılında papa V. Sixtus, yeni papa seçilir seçilmez, bütün fahişelerin öldürülmesini istedi. sadece 5 yıl hüküm sürdüğü için bunun dünyada çok uygulanıp uygulanmadığı hakkında çok kesin deliller bulunmamaktadır. ayrıca V. sixtus, hamileliğin hangi döneminde olursa olsun, kürtajın bir cinayet olduğunu dile getiren ilk papa olma özelliğini de barındırır. avrupada yaşanan bu çalkantılı dönemle beraber devlet, fahişeliğin ve yasadışı ilişkinin önünü alamaz hale gelir. hristiyanlığın artık devletin bütün damarlarına işlemesi ile beraber 1802 yılında fransa'da büyük ihtilalin yaşanması ile beraber fransada adına Bureau des Moeurs adı verilen bir ahlak bürosu kuruldu.
bu büro, fransadaki genelevlerin takibini yapacak, bir polis gücüydü. yasadışı genelevlerin, ve fahişeler adeta bir suç merkezi haline gelmesi bu kararda çok etkili olmuştur. cinayetler, ve yasadışı devlet aleyhindeki birtakım yapılanmalara yuva haline gelmesi ile beraber, yeni devrim hükumeti fransa'da genelevleri polis denetimine bağlamıştır.

dünyadaki bu gelişmelerin ardından, 1956 yılında hindistan fahişeliği resmi olarak yasaklasa da, sanki aksi bir karar alınmış gibi günümüzde mumbai fahişeliğin başkenti olarak anılmaktadır. yasaklar her zaman cezbedicidir elbette.
1956 yılı ile 2019 yılı arasında ise geçen süreçte almanya fahişeliği resmi bir meslek olarak kabul etmiştir. ve avrupa'da ise fahişelik kurallarla serbest hale getirilmiştir.
ülkemizde ise, sosyal evler adı altında birtakım yapılanmalar da bulunur. bir kısmı, sağlık taramalarından geçirilir, bir kısmı geçirilmez. ülkemizde bu işler yarım yamalak devam etmektedir. ki zaten herkesin bildiği üzere, türkiye'de yasal olanı, yasadışı olanından çok çok azdır.. ve elbette suçtur. daha kapsamlı kanunlar ile düzenlenmesi gerekir. fahişeliğin yeri geldiği süreçte uzun ve daha detaylı okuma için (bkz: cinselliğin tarihi) adlı başlığa göz gezdirebilirsiniz...

reprezant

anonim_kullanıcı_4
Etik bulmadığım meslektir.
Amaçları piyasadaki aynı etken maddelere sahip ilaçlardan kendilerine ait olanı, doktoru kafalayarak hastaya reçete ettirmektir. Ne kadar çok reçete edilirse hatırı sayılır bir komisyon almaktadırlar...

Asistana, profa gelir el pençe divan durup ilaç sunumu yaparlar. Doktora Çoğunlukla rüşvet verirler, hediyelere boğarlar, yemeklere çıkarırlar..
Bunlar yüzünden de, doktor gereğinden fazla ilaç reçete eder. Herkese aynı ilaçları yazar. Bu sayede herkesin evinde bir ecza deposu bulunur...
Meslek hayatları çok zordur, ekmek davasıdır...
Ben kendilerini sevmem. bazen dinler, kibarca odadan dışarı çıkarırım. Görüşmek istemem...
hasta gibi gelip, mesai saati içerisinde görüşme yapmak doğru değildir. Şifa arayan hastanın hakkını yemektir.
Doktor işinde özgür ve her vakayı ayrı gözetip etkin tedavi uygulayabilen insandır. Rüşvet yememelidir. Sağlığa ticaret hiçbir şekilde bulaşmamalıdır..

1
deniz ayısı deniz ayısı
etken maddenin reçete edileceği günleri beklemekle geçecek ömrümüz.

instagram'ın yakında biteceği gerçeği

vincent1982
Hayatım da hiç İnstagram hesabım olmadan bugünlere geldim:) İnstagram adresim yok deyince sanki alien görmüş gibi bakıyor insanlar ...
4
barliman butterbur barliman butterbur
anaaa ben de...
vincent1982 vincent1982
Sikmeseler bari instagram kullanmıyoruz diye :)))
barliman butterbur barliman butterbur
Yapmazlar herhalde :)))
vincent1982 vincent1982
Doğru kremi bilirsek sıkıntı olmaz :)))

monica bellucci

ilhampipisi
lilith. Nedense bu italyan aktrisi gördüğüm zaman aklıma gelen daha önce görmediğim ve hakkında bildiklerimin sadece okuduklarım ibaret olduğu bu mitolojik canlı.
malena izliyorum ve ilk o anda oluşmaya başlıyor bu düşünce. Tamam kabul etmek gerekirse tek başına yaşamaya çalışan bu kadın istemediği durumlara düşüyor ama bazı sahnelerde bambaşka birine dönüşüveriyor.



Belkide sebebi çocuğun gözünden onu sembolize etmemdir

insülin direnci

anonim_kullanıcı_4
hariçten gazel okumak yerine, konuyu anlatalım.
format icabı tanım: insülin direnci, vücuttaki şekeri kontrol etmek için salgılanan insülinin etkisini göstermesindeki zorluk olarak tanımlanabilir. Normal şartlarda vücut şekeri 1 ünite insülin ile kontrol altına alabiliyorken, insülin direnci olan kişilerde vücut 2-3 ünite insülin salgılamak durumunda kalır. İnsülin direnci arttıkça, şeker kontrolünü sağlamak için insülin de artmış olur. Bu da vücutta gereğinden fazla insülin salgılanması anlamına gelir. insülin arttığında da, vücutta gereğinden fazla yağ birikmiş olur.''

şimdi gelelim insülin dediğimiz salgının temelde olayına, insülinin görevi yediğimiz içtiğimiz her şeyin (başta şeker olmak üzere) bu besinleri hücrelerimizin içerisine yüklemek transfer etmek sokmaktır. insülin dediğimiz salgı hücrelerimizin içerisine besini yakıtı koyacak ki, bunu harcayacak olan kaslarımız hareket etsin. insülin salgısı hakkında yanlış bilinenler ise, sadece obeziteye neden olduğudur. türkiye'deki obezite rakamı %30'dur. ancak bu obezite içerisinde insülin direncine bağlı olmadan obezite hastalarının oranı çok düşüktür. hatta ve hatta 18-25 yaş arası gençlerde hiçbir aşırı kilo olmadan, normal insanlardan bile daha zayıfken, insülin direncine yakalanan hastalar vardır. bu hastalar, obezite olmadıkları halde obezite komplikasyonları verebirler, bu komplikasyonlar obezitede çok görülen kanser, damar sertliği, hatta vücuttan bir organın geri dönülemeyecek şekilde ayrılmasına (amputasyon), karaciğer yağlanmasına, hipertansiyona sebebiyet verebilmektedir. yani hiç kilo almamış gençler bile insülin direncine sahip olabilir.

şimdi olayı daha makinesel şekilde anlatmak gerekirse, akşam yemeğimizi yedik, ve insülimiz tavan yaptı. bu besinleri sindirmek istiyoruz ki enerji toplayalım. bu esnada şekeri hücrelerin içine bir türlü sokamıyoruz. insülini salgılatan pankreas, madem bu kadar insülin ile girmedi, ben biraz daha salgılatayım diyor. ve iki üç dört ünite daha insülin salgılatıyor. damarlarımızın içinde gezinen şekeri bir türlü hücrelere sokamıyoruz. bu şekeri karaciğerin içerisinde depo etmemiz gerekiyor ama olmuyor. daha sonra hastamız, şekeri bir türlü hücrelere sokamadığı için, hastamız kendini yeniden acıkmış hissediyor. bu kısır döngü sürekli devam ediyor. ve daha sonra hiçbir yere sokamadığımız şekeri, vücudumuzdaki yağ dokusu gelin canlar bir olalım misali kandaki bütün şekeri ne varsa emip götürüyor. ve daha sonra, bu yağ dokusu şişiyor şişiyor şişiyor, ve patlıyor. ve kaçınılmaz olarak iltihap kapıyor. kimi zaman bu iltihaplar, bu büyük urlar, kesilip alınıyor. kimi zaman da, kanser, ruh sağlığı bozuklukları, depresyon, damar sertliği yapmaya başlıyor. vücutta bulunan bu bozukluklar, insülin direncini daha da arttırıp. hastayı tamamen bir kısır döngüye sokuyor.
pek bu insülin direncini arttıran şey neler?
yemekte ilk olarak yediğimi besinler, kuyruk yağı, sakkaroz, fruktoz, yağlar, margarin, tereyağı gibi besinler.. ve bunun yanında depresyon stresin de insülin direncini arttır. bu yüzden, gerginlik, yoğunluk, kavga etmek, tartışmak, ölü zaman geçirmek, çok fazla aç kalmak insülin direncini çok fazla arttıran şeylerdir.
peki nasıl önüne geçilir? insülin direnci durdurulabilir mi?
spor yaparak, ve lifli gıdalar tüketerek insülin direncini bıçakla keser gibi ortadan ikiye ayırabiliriz. bütün öğünlerimizin %60'ını lifli gıdalar ile beslenirsek yani lifli gıdalardan kastımız, kuruyemiş, tahıllar, taze meyve sebzeler lahana avakado ne isterseniz. ama mutlaka her öğünümüzde lifli gıdalar ile beslenmek zorundayız. lifli gıdaları tükettikçe kandaki şeker oranının emilimini çok daha yavaşlatmış oluyoruz. ve bu sayede sünger gibi emilmesi gereken, şeker daha yavaş şekilde emiliyor. ve pankreasın insülin salgılatmasını da yavaşlatmış oluyoruz. hasta da hayatına kilo almadan, spor yaparak rahat bir şekilde devam edebiliyor...

korkular fobiler ve takıntıların nedenleri

anonim_kullanıcı_4
(bkz: korku) nedir?
bu yazıda korkulara evrimsel süreçte yaklaşacak, bilimsel olarak ele almaya çalışacak ve korkularımızın kaynaklarına cevaplar arayacağız..

öncelikle düşünürler korku için ne demişler onlara bakalım;
“Korkunun kaynağı gelecekte yatar. Kim gelecekten kurtulmuşsa, korkacak hiçbir şeyi yoktur.” - Milan Kundera
“Korku işe yarayabilir ama korkaklık hiçbir işe yaramaz.” - Mohandas Gandi

korku temelinde evrimsel sürecin, 'bu da sana hayatta kalman için' bir armağandır dediği, çok faydalı bir duygudur. tıbbi açıdan korkan insanda, titreme, terleme, benzi solma, kalp çarpıntısı yaşanır...
her şeyi en başa alalım...
biz doğduk, evet ilk doğduğunuz zamanları gözünüzde canlandırın. ufacık bir bebektik henüz, ve dünyanın en cesur insanı ne bir şovalye ne bir kral ne de bir insan tanrıydı. dünyanın en cesur insanı o an bizdik. çünkü o gün hiçbir korkumuz yoktu. korkuyla henüz tanışmamıştık. ve bu cesaret abideliğimizi 1 hatta 2 yıla kadar uzatabiliriz. önceleri beynimiz, sadece birincil bakıcılarımızı (annemiz) tanıyabilecek kadar gelişmiş olduğu için, ona karşı tepki vermeye başlarız. tepki verdiğimiz irkildiğimiz şeyler tamamen, yüksek ses ve aniden beliren nesnelerdir. aylar geçtikçe, nesnelerin kalıcılığını ve nesnelerin nedenselliğini öğrendik. ve sonra 2 yaşımıza yaklaştık boyut kavramı gelişmediği için. belirsizliklerden korkmaya başladık. ve küçücük olduğumuz için büyük hayvanlardan, karanlıklardan, belirsiz sesleren korkmaya başladık.
3-4 yaşına geldiğimizde ise, gelişen hayal gücümüz nedeniyle, canavarlardan, ruhlardan perilerden, kendimizin veya yakınımızın başına kötü bir şeyler gelmesinden korkarız. hayaletlerden cadılardan etkileniriz. fiziksel bireyselliğimiz henüz olmadığından yalnız yatmak çok korkutucudur.
5-8 yaşlarında ise, insanlardan korkmaya başlarız, doğaüstü varlıklardan, gök gürültülerinden yalnız yatmaktan, kendi oynadığımız oyunlardan korkma eğiliminde oluruz. daha ilerleyen dönemlerde uçak kazalarından, ailemizin başına bir şey gelmesinden, endişeleniriz... 5 ila 7 yaşın altındayken, beynimizde prefrontal kortekslerindeki entegrasyon eksikliği nedeniyle cesaret gösterme yetimiz yoktur. Tek seferde yalnızca bir yoğun duyguyu hissedebiliriz, bu yüzden korkularımız bizi bunaltabilir ve sinirlenebiliriz, karşı koyabilir veya saldırganlaşabiliriz...

peki bütün bu korkularımızın kaynağı nedir?
yukarıda bahsettiğimiz gibi korkuya anlam yüklememiz çok sınırlıdır, çocuğa o şeyden zarar gelmesi, yakınlarından birinin ondan korkması, korkulan şeylerin doğal materyallerle ilişkisi olması. gibi. mesela en çok korkulan fobilerden biri karanlık ve köpek korkularıdır. küçüklüğümüzde birileri bizi karanlıkta tam da önemli yaşlarda korkutmuşsa, veya köpekler bizi ısırmışsa saldırmışsa ileride karanlıktan ve köpeklerden korkma eğilimi gösteririz.

hepimiz için hayatımızın belli dönemlerinde, babamızı birer süper kahraman, annelerimizi dağ gibi arkamızda duran figürlere oturttuk. babalar hiç hastalanmaz, anneler her şeyi halledebilir.. bu uğurda anne ve babaların yüksek ölçüde fobisi haline gelmiş şeyler, çocukta'Da aynı şekilde gözlenebilir. babanızın yükseklik korkuları vardır siz de önemli yaşlarda buna şahit olursanız, babam benim için kahraman, babamın korktuğu şeyden benim de sakınmam lazım diyerek bir fobi geliştirebilirsiniz. veya özellikle din ve inanç korkusu. görünmeyen bir varlığın insanları cezalandırdığı ve ödüllendirdiği korkusu insanlarda ömürleri boyunca tanrıya karşı bir korku acaba yaşatabilir. hatta bütün bunlardan bağımsız, küçükken korku filmi izlemişseniz, o korku filmlerindeki alakasız temalar sizin fobiniz hale gelebilir. mesela bir korku filmi ıssız bir otoparkta geçiyorsa, ileriki yaşlarınızda sessiz otoparklardan korkmaya başlarsınız. denizde yaşadığınız bir facia, sizi havuzlara karşı fobi sahibi yapar. nefessiz kalmaya, duş alırken bile korkarsınız.

ancak, korkular bizim evrimsel süreçte hayatta kalmamızı sağlayan temel etkenlerden biridir. daha çok korkmak, daha çok saklanmaktır. saklanmak, hayatta kalmaktır. hayata kalabilmek genlerini bir sonraki soya aktarabilmek demektir. bu süreç bugün için de aynen değişmemiştir. hayatında korkuları olmadan yaşayanların daha az hayatta kaldığı yönünde araştırmalar vardır. ölmekten korkmayan insan, önlem almadan yaşar. daha hızlı araç kullanır, daha çok yara alır ve ölüm riski artar. öldüğü içi genlerini bir sonraki soya aktaramaz...

korku, hem kendimiz için hem de yakınlarımız için alarmda ve sağduyulu olma yetisini bizlere kazandırmıştır. hiçbir korku ve ağrı hissetmeden trafik kazası yapmış olsaydık. hiçbir korkumuz ve canımızın yanması olmadan ateşe dokunabilseydik hem kendimiz hem de sevdiklerimiz bundan büyük zarar görürdü. gerçek korku, ''kaza ve hayati durumlarda önlem almayacak adar az, tepkisiz kalacak (donakalacak) seviyede de fazla olmamalıdır''

tıbbi açıdan korkular 3 ana gruba toplanır bunlar;
genel korku bozukluğu
panik bozukluk
fobik bozukluk

(bkz: genel korku bozukluğu)
anksiyete de denir. her 100 kişiden 5-6 kişide bir görülen bir durumdur. yaşla beraber görülme sıklığı artar. genelde hiçbir neden yokken, veya nedenler korkularla anlamsız ve çelişkili olduğu durumlarda görülür. kişiler, aşırı endişe içerisine kapıldıklarının farkındadırlar ancak, bunu yenemezler. titremeler, seyirmeler, sıcak ateş basması, yorgunluk sersemlik gibi belirtileri olabilir. nedenleri ise, kaygılardır..

Panik Bozukluk
aniden beliren, ve insanı dehşete sokarcasına titreten, bir kriz anı ve bir korku nöbetidir.
bu krizlere çoğumuzun aşina olduğu şekli ile panik atak diyoruz. sebepsiz yere aniden başlar 30 dakika kadar insanı krize sokar ilk 10 dakikası içerisinde maksimum düzeye ulaşır. sebebi ise, ölme, felç geçirme veya atağın tekrar başlayacağını zannetme gibi çok çeşitli nedenler yatar. bu konuya ayrıca panik atak başlığında uzun uzun belirteceğim. şimdilik kısaca geçiyorum.

fobik bozukluk
bunun da kendi içerisinde üç tipi vardır. agorofobi, özgül fobiler, sosyal fobiler. (bunları da ayrı ayrı kendi başlıklarında açıklayacağım)
agorofobi: evden çıkamama, kalabalık ortamlara girememe tünele girememe sinemaya, uçağa, asansöre binememe korkularıdır.
özgül fobiler: en yaygın olanları, kan, enjeksiyon, kaza, yılan, kedi köpektir. özgül fobilerde insanlar, fazla dürtülendiğinde çoğunlukla bayılırlar. ciddi fobilerdir.
sosyal fobiler: medeni cesaretsizlik, toplumda küçük düşme, toplum önünde bir şey yapamama korkusu. aslında hepimiz bunu yer yer yaşıyoruz. bunun da iki tipi vardır.
yaygın sosyal fobi, özgül sosyal fobi

dünyanın neresinde olursak olalım, insalığın ortak korkuları vardır. bu korkular genel olarak, yılan, gök gürültüsü, örümcek, uçak ve yükseklik, köpek, deniz, delik görme korkusu, kalabalık, doktor ve enjeksiyon korkularıdır..
her şeye rağmen, korkularımız sayesinde evrimsel olarak bu günlere kadar gelebildik. ne mutlu korkabilenlere...

kıskanmak

anonim_kullanıcı_4
çok güzel Bir olay yaşanmıştır tarihe bununla alakalı.

Ortadoğu'dan bir grup hacı hoca tayfası elçi timura ziyafete gelmiştir. Timur buyur etmiş, buyurun çadırıma demiş. herkes girmiş. bakmışlar ki timurun karısının mahrem yerleri açık, karşılarında oturuyor kadın bir de kaşınıyor falan. hocalar tövbe estağfurullah tövbe demişler, o yöne bakmamaya çalışmışlar. kafalarını çevirmişler abdest bozuldu demişler. neyse görüşme bitmiş, aralarından bir seyyah timura sormuş, hakanım neden eşiniz çıplak kıskanmıyor musunuz bir sürü adam var.? Timur dönmüş ve şöyle söylemiş. "bu eş benim eşimdir, o bana bağlıdır. siz sadece onu düşünebilirsiniz, ancak ona asla ulaşamazsınız" demiş. sizin ulaşamayacağınız şeyler için onu sıkıntıya sokmam demiş...

yani bir insan karşısındaki insanı kıskanıyorsa, kendisine karşı öz güveni eksi..tir. karşısındaki insanın ona güven verip verememesiyle alakalı Bir konu değildir. sen kendine güvenmiyorsan kıskanırsın. bu kadar.

eğreti gelin

ilhampipisi
Kendisini evliliğe hazırlayan eğreti gelinine aşık olan genci konu alan 2005 yapımı bir atıf yılmaz filmi. Bir de 2018 yapımı eğreti gelin fadik vardır ki var olduğunu bilmek yeterlidir.
1
sylvia plath sylvia plath
Nurgül yeşilçay ve onur ünsal oynuyordu ozamanlar cidden küçüğüm ama hala o aklımla bile hafızamda çok sağlam yer edinmişti. Nurgül yeşilçay cidden çok güzel oynamıştı. Yine izleyesim geldi en iyisi izleyim :)

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol