ilk/orta okul yıllarımda her tatil zamanı yazlığa giderdik. yazlık da bol ağaçlı, bahçelerin ve yolların geniş olduğu çok büyük bir siteydi. o dönem karanlık korkumu henüz tam olarak yenememiştim. her zaman rahatsız olmuyordum ama bazen beklenmedik bir zamanda, örneğin gece evin içindeyken birden gelen korkuyla ışıkları aça aça bir yere gittiğim dahi oluyordu.
neyse, her zaman olduğu gibi bir akşam arkadaşlarla buluştuk. sohbet muhabbet şeklinde gezerken saat gece yarısı oldu. son arkadaşı da evine bırakınca tek başıma kaldım. eve dönmek için yürümeye koyuldum. ilk başta sıkıntı yoktu. sonra bir an geldi ve sitedeki herkes uykuya çekildiği için bütün balkonların karanlık, ışıkların sönük, her yerin sessiz olduğunu korkarak fark ettim. sanki korku filmlerindeki kasabalardan birinde olduğumu yeni idrak etmiştim veya birden öyle bir yere ışınlanı vermiştim. o farkındalık anına kadar durumu iyi idare etmiştim. ama ilk kırılma anıyla birlikte korkuma yenildim ve koşmaya başladım. eve dönene kadar da koşmayı bırakmadım. sanki bütün karanlık köşelerdeki hortlaklar falan beni kolluyordu da her birinden kaçarak ilerliyordum. düşünüyorum da, o zamanki kafa tam miyazaki filmlerindeki gibiymiş. (ya da miyazaki bizimki gibi)
işin komiği, ertesi gün komşulardan birinin "dün gece gördüm, çocuğun biri karanlıkta tek başına koşuyordu" demesiydi.