anonim_kullanıcı

birbiriyle çelişen ya da tamamen zıt iki kavramın bir arada kullanılması ve bu şekilde oluşturulmuş ifade. Bazen anlamı kuvvetlendirmek için veya edebî sanat yapmak amacıyla kullanılır; bazen de halihazırda kullanılan bir kavramı eleştirmek veya alaya almak için kullanılır.

Örnek serdar ortaç'tan geliyor; buralara yaz günü kar yağıyor canım, ölene kadar seni bekleyemem...

(bkz: oksimoron)

Dünyanın bazı ülkelerinde uygulanan, bazı ülkelerinde de yasalaşması yönünde ciddi kamuoyunun oluştuğu izin hakkı.

Japonya, tayvan, güney kore, endonezya gibi ülkelerde kanuni bir hak. Kadın haklarının gelişimi açısından bakıldığında ters bir durum var ama ortada. Çünkü kadın mücadelesi, yıllar boyunca batı tandanslı hareketlerle kazanımlarını elde etti. Bu örneklerde ise durum tam tersi. Kadınların sosyal hayatta ciddi sıkıntılar yaşadığı japonya, bu hakkı 1947 yılında kanunlarına yerleştirmiş. Ilginç di mi?

Şahsi görüşüm, ağır işlerde çalışan kadınlara (fabrika işçileri, sahada çalışan uzmanlar vs) bu iznin verilmesi yönünde. Ama işverenlerin bu konudaki tavrı, beni ümitli olmaktan uzak tutuyor.

Normalde trolleri besleme taraftarı değilim fakat bu seferlik bir istisna yapacağım.

Fikir olarak güzel, uygulanabilirlik açısından ise sıkıntılı. Fazlası için (bkz: regl izni)

Madem gecenin bu saatinde hala uyuyamadım ve burdayım anlatayım o zaman.

Ben almanya'da büyüdüm. Ailem de -en büyük abim hariç- gezip tozmaya çok karışmayan, normal bi aileydi. Yani ne baskı kurdular üzerimde, ne de o zamana kadar çok serbest bıraktılar. Sıradan bi aileydik işte.

Ben 15 yaşındayken, hemen her genç kız gibi erkek arkadaşım oldu. Annesi danimarkalı babası alman sapsarı bi çocuk. Ama anca beraber yürüyoruz, ne bileyim sinemaya falan gidiyoruz. Ne öpüşme ne oynaşma falan hiç yoktu aramızda. Bi gün okul çıkışı elini tuttum ve o şekilde yürümeye başladık. Ne olduysa da o gün oldu zaten. Hayatımın kırılma noktası burasıdır. Abim bizi o halde görünce delirdi. En çok beni, baya da erkek arkadaşımı dövdü. Vücudumda kırıklar oluştu, bi süre hastanede yattım. Abim tutuklandı falan bi sürü olay. O hastane sürecinde, belki o dayağı gururuma yediremedigim için, belki intikam almak için bilemiyorum aklımda martin'den başka kimse yoktu.

Sonunda okula döndüğüm gün, bi ders arasında öptüm onu. Sonra da "Beni istiyor musun diye sordum" evet deyince "Ben de seni istiyorum" dedim. Sarıldık öpüştük vs. O gün geçti. haftasonu gelince beni evine davet etti. Bi yandan inanılmaz heyecanlıyım, diğer yandan da aşırı denebilecek bi istek vardı ıçimde. Rahat kıyafetler giyip gittiğimi hatırlıyorum. O kadar kibar ve naifti ki anlatamam. Beni rahatlatmak için elinden geleni yapması, hiç zorlamaya kalkmaması falan. Sanırım ilk defa yapacak bi kızın tam isteyeceği biriydi bütün özellikleriyle.

Odasına geçtik. Yatağın üzerine oturup bi süre öpüştük. Soyunduk sonra da. Gerisini tahmin edersiniz zaten. Aslinda bu aşamaya kadar olan kısmı Anlatıp o güzel hatırayı kirletmemek lazımdı ama oldu bi kere. Iki acemi için hiç de fena bi deneyim olmadı. Ilişki bitip yanyana uzandığımızda mutlu olduğumu hissettim. Bunu teklif eden bendim ve sonrasında da asla pişman olmadım.

(bkz: don't feed the troll)

Alkol güçlü bir afrodizyaktır ve isteği arttırır. Ama ereksiyon olma sürecini de fazlasıyla zorlaştırır. hadi kadın uğraştı didindi ve erkeği bi şekilde erekte hale getirdi diyelim, bu sefer yapılan aşırı hareketler bünyeyi olumsuz etkilemeye başlar. Kusma gibi sonuçları olur.

Bana göre bunun karar noktası, ilişkiden en az 1 saat önce içilmiş 2 kadeh şarap. Hem tatlı bi mayhoşluk, hem yükselmiş arzular falan. Gayet ideal bence.

Zevkleri ve tercihleri tartışmaya açacak değilim. Insanların kendi bileceği iş der geçerim. Ama bu konuda iki çift laf edeceğim. En son söyleyeceğimi en başta söyleyeyim; Bana garip geliyor ayak fetişistleri. Bunlardan biriyle (ki baya ileri seviyeymis) de bi süre ılişki yaşadım. Başta bilmiyordum. Hoş bilsem bile, sırf meraktan devam ederdim ilişkiye ya neyse.

Ilk zamanlar hoşuma bile gitti ayaklarıma olan ilgisi. Topuğu öpen, ayak parmaklarını emen bi erkek kimin hoşuna gitmez ki?:))) Hatta oje sürecek olduğumda gönüllü bile oldu buna. Ama bi yerde sıkılıyor insan. Gün içinde "ayağını çekip atar mısın" sorusuyla muhattap olmak, eve geldiğinde ayaklarını uzatıp dizi seyrederken, ayak baş parmağını ısıran bi adamı görmek bana göre değilmiş bunu sonradan anladım. Yapmasan mı artik denince de üzülüyordu. Böyle de hem çocuksu hem fetişist garip bi adamdı.

Sürmedi tabi ilişki :)) ayrılık döneminde, evden coraplarimin kaybolmasıyla da bi ilgisi olduğunu düşünüyorum ama elimde delil olmadığından polise falan gidemedim :)) öyle işte...

Sizin aklınıza ne gelir bilmem ama benim için dost kavramının içini dolduran biri geliyor.

Hayatımda tanıdığım en dürüst, vicdanlı ve sevecen insan sanırım o'dur. ekranlarda gördüğümüz, karikatürize edilmiş gay erkek kavramının tam tersi duruşu da büyük bi saygı uyandırıyor bende. Özel hayat kavramının içini tam anlamıyla doldurur. Iliskisine oldukça sahip çıkar ve ortadoğuyla balkanların en sadık insanı olabilir kendisi.

Kadının en büyük düşmanının yine kadın olduğu yerde, sağlam bi müttefiktir. Çok şahsa özel bi yazı oldu farkındayım. Ama benim penceremden bakarsanız, bunların bir dosta yazılmış teşekkür satırları olduğunu anlarsınız.

Bunların Cinsel sözlük'te yazılması sebebiyle şunu da ekleyeyim. Hayatımda kur yapıp da etkileyemediğim tek erkek o olabilir. Kucağına da oturdum, yeri geldi beraber de uyuduk, yeri geldi karşısında çırılçıplak da kaldım ne bileyim buna benzer bir sürü şey. Hep şunu dedi " bi kadınla olacak olsaydım, o sen olurdun". Ben de belki son 20 yıl boyunca şu cevabı verdim " istediğin zaman domalırım tatlım sana." :)) Böyle garip bi dostluk anlayışımız var kendisiyle. Ve ben bundan hiç şikayetçi değilim.

Genellikle öncesinde "Uyudun mu?" Mesajı atarlar." hayır henüz değil " cevabını alırlarsa da hemen ararlar. Olabilecek en gevşek ses tonuyla " yaaa aklıma geldin de ariyim dedim " derler. Bu çok zor durumdayım, lütfen yardım et bana demektir. Bu sorunun çeşitli yanıtları vardır.

A- iyiymiş. Görüşelim o zaman bi ara ( başından savma içerir. Sonra görüşülmez)

B- niye ki? ( her şey bitti, bırak artık peşimi manasına gelir)

C- kalp kalbe karşıymış ( kızımız bu konuda istekli olduğunu belli eder. Yakın zamanda görüşme şansı çok yüksektir)

D- bak seeeeen ( çiftimiz birbirine yakınsa buluşur, yok uzak mesafeyse bi şekilde iki taraf memnun olur )

Aslında başlıkta özel olarak kadın denmeyip, eş dendiği için pekala erkeğin de yapabildiği bi şey olabilir bu. Şahsen kocam bana kapıyı o şekilde açsa baya şaşırırım. Tabi bunu yapması için 45 numara topuklu ayakkabı bulması da lazım. O da pek kolay olmadığından endişelenmeye gerek yok.

Bunca yıldır modayı takip eden biriyim. Hiç duymadım jartiyer topuklu ayakkabı. Yeni yeni şeyler öğreniyorum burada.

Rahat. Çok rahat. Inanılmaz rahat. Öyle böyle değil tayt rahatlığı. Üzerine uzun bi tunik giyilince istenmeyen bakışlardan korunmak da mümkün. Ufak dokunuşlarla hemen her yerde giymek de mümkün. Fiyat performans olarak da hiçbir kıyafetin yanına yaklaşamayacağı kadar uygun. Gidin ötede kudurun...

Hani bi laf vardır " bizim köyde cenazeye gelmeyeni, düğün olunca halaya almazlar" diye. Niyeyse o geldi aklıma. :))

Birlikte olduğum hiç kimseye seninki kaç cm diye sormadım. Sadece erkekler dert ediyor bunun cm cinsinden değerini. Evet kabul ediyorum. Bu ps.kolojik bi durum. Önce gözün doyacak tabiri buraya uygun olabilir. Ama bunu komplekse çevirmek sizin açınızdan saçmalığın daniskası. Uzun yıllardır evli bi arkadaşım "bunca yıldır evliyiz hiç ölçme gereği duymadım eşiminkini. Işimi görüyor nasılsa" dediğinde bu konuda yalnız olmadığımı da anladım. Çok ince ve çok çok kısa olmadığı sürece sorun etmeye değmez. Erken boşalma gibi sorunlar da yoksa gayet iş görür.

Ama internet ortamında özellikle, sanırım erkekler arası rekabetten sayılar havada uçuyor. Biri çıkıyor "benim 17 cm ama kafası hariç" diyor. Diğeri "20 cm den küçük olsaydı keser atardım bunu" diyor. Biz de okuyup okuyup gülüyoruz. Ne yapalım?

Ben burada anı anlatma işini sevdim. Bu konuda daha önce eski sevgili demiştim. O konuya açıklık getireyim şimdi.

Ilk görev yerim benim standartlarimda küçük sayılabilecek bi ildi. O dönemki sevgilim de izmirde olduğundan biz uzak mesafe ilişkisi yaşamaya başladık. Sene 2000. Internete ulaşım sıkıntılı, kontör yüklemek gibi dertler var. Zaten cem uzan, o dönem bizim gibilerden kazandığı paralarla hala paris senin londra benim diye gezebiliyor ya neyse. Maaşın yarısının kontöre harcandığını hatırlıyorum. Öyle diyeyim siz anlayın.

Eh sevgili uzakta, ben gurbet ellerdeyim ama bi yandan da cinsel yokluk vurmaya başladı. Aldatmak da bana göre olmadığından iş başa pardon ellerime düştü. Gerçekten tatmin olabilmek için her yolu denedim. Ama olmadı. Işte tam o sırada vibratör gerçeğiyle tanıştım. Elbette biliyordum ne olduğunu ama burada karşıma çıkacağı aklımın ucundan geçmezdi. Üst komşum m. Ablanın kocası kırsalda görev yaptığından, o da çoğunlukla yalnızdı. Kadın kadına dertlesirken konu döndü dolaştı yalnız geçen gecelere geldi. " rahatım şekerim ben, benim bi kocam gidiyor, öteki hazır kıta bekliyor" benim şaşkınlığımı umursamadan kalktı ve o muhteşem icadı getirdi. (Yurda iran üzerinden kaçak yollarla sokulmuş meğer. bu detayı neden anlattığını ve iranla vibratör arasındaki İlişkiyi hala çözemedim. Siz de sorgulamayın) o an gözlerim parlamış;)) " lazımsa senin olsun" deyince hemen tamam dedim. Sonra da misafirligin kısası makbuldür ben artık gideyim diyerek evime döndüm.

Onu güzelce yıkadım kuruladım. Gerdeğe girer gibi heyecanlıydım. Ve o birlikte geçen ilk gece muhteşemdi. Bitmeyen enerjisiyle aklımı başımdan almıştı. Sonra da takip eden 3 ay boyunca hemen hiç ayrılmadık. Beraber yattık, beraber duş aldık, mutfakta eğlenceli dakikalar yaşadık vs vs. Tek kelimeyle harikaydı.

Teşekkür ederim sevgilim. Seninle geçen o 3 ay bambaşka bi deneyim oldu bana. Iyi ki tanımışım seni.
- After all this time
-always

Ani gelişen durumlara hazırlıklı, sağlamcı kadınlardır. Hastalık veya istenmeyen gebelik gibi durumlara karşı korunur.

Tabi tedbirli olmak güzel şey ama salakça davranmadığın sürece. Ben biraz dağınık biriyimdir. Çantamda her şey bulunur fakat ben aradığımı ilk seferde hiç bulamam. O gün manavdan üç beş bi şey alıp eve gitmenin derdindeyken çantamdaki parayı tüm çabalarıma rağmen bulamadım. Arama süreci uzadıkça gerildim. Gerildikçe sinirlendim ve çantayı tepetaklak ediverdim. O an yaptığım hatayı anladım. Şaaaak diye düştü prezervatif kutusu manavın ve onun dükkanın önünde tavla oynayan esnafların önüne. Yer yarılsın ve içine gireyim istedim o an. Yere düşen parayla birlikte kutuyu da aldım. "Hanfendi daha sonra verseniz de olurdu" dedi sırnaşmak için yer arayan manav. O esnada sırıtan diğer esnafları umursamadan parayı uzatıp buyrun dedim. Sesimi olabildiğince normal çıkartmaya çalışarak. Para üstümü alıp kendimden emin şekilde ortamı terkettim.

Bu da böyle bir anımdır...

Argo ve cinsiyetçi bi ifade olsa da seviyorum ben bu tanımlamayı. Arkadaş grubumuzda falan da kullanılır. "Aysel'in tokmakçısı geldi, çıkmaz bu aralar" gibisinden. Ama seviyorum dediysem de bi erkekten duymayı değil, kendi aramızda kullanımını seviyorum. Yanlış olmasın. ;)

Argoda, bir kadının cinsel ilişki yaşadığı erkeği tanımlar.

Bu şarkı çıktığında çocuktum. Ergenlikle dinledim, gençlikte dinledim. Evlendim dinledim, boşandım yine dinledim. Bazen saçma sapan yerlerde çalındı kulağıma, bazen keyifli bi nostalji muhabbetinin mezesi olarak. Ve hala da dinletmeyi başarıyor kendini. Nasıl bi klas.kse artık Çocukluğumdan beri bıkmadım dinlemekten...