'Küçükken annemim bana anlattığı çoğu kişinin yanlış bildiği bir hikaye vardı. Tavşan ve kaplumbağa hikayesi.
Tavşan çok uyuz bir tipmiş. Sağda solda hızıyla övünür herkesi yarış yapmaya davet edermiş. Orman hayvanları onun bu tavırlarından bıkmış. Tavşanın övünmeleri ve herkesi yarışa davet etmesi yüzünden bizim kaplumbağa da ben de yarışayım şansımı denemiş olurum demiş. Tavşan elbette kaplumbağanın bu teklifine çok gülmüş ve yarış teklifini kabul etmiş.
Sonunda yarış günü gelmiş ve tavşan kaplumbağaya bayağı bir fark atmış. Kaplumbağaya bir oyun yapayım diyede bir köşede güzelce kestirmiş. Uyandığındaysa kaplumbağa bitiş çizgisini geçip şampiyon olmuş bütün hayvanlarla beraber bunu kutluyormuş bile.
Sonunda akşam olmuş kaplumbağa evine dönmüş. Akşam yemeği için eşi ve çocuklarıyla yemek masasına geçmişler ve kaplumbağa çocuklarına demiş ki:"sadece yoluna devam edeceksin!".
Bu güzel sohpeti kapı sesi bölmüş. Anne kaplumbağa kapıyı açmış. Kapıdaki tavşanmış ve elinde bir çekiç varmış. Tavşan içeri girmiş ve kaplumbağanın gözleri önünde eşini ve çocuklarını katletmiş. Sonra kaplumbağayı öldürmüş ve yemeklerini yemiş. Son kırıntısına kadar çünkü her zaman tavşan kazanırmış!'
(bkz:
true story)
(bkz:
the hunt)